You are currently viewing Bir Eylem Olarak Fotoğraf: Zamandan Çalmak – 2. BÖLÜM
Fotoğraf: Serdar Malkoç/2018

Bir Eylem Olarak Fotoğraf: Zamandan Çalmak – 2. BÖLÜM

“görünmez bir mezarlıktır zaman” A. İlhan

Bir eylem olarak fotoğraftan bahsederken bunun aslında zamandan çalmak olduğunu vurgulamıştım. Özellikle başkalarının hayatlarından elde edilmiş anlar öyle ya da böyle bir başka değer nesnesi haline geldiğinde bir başka şeye dönüşür. Çünkü zaman bir değer nesnesine dönüştüğünde onun değeri de zamandan zamana değişebilmektedir. Elbette bu zamanı nasıl algıladığımızla ilgilidir.

Zaman denen mefhum en nihayetinde bir ölçütü zorunlu olarak gündeme getirir. Söz gelimi insan için zamanın ölçüsü kendisidir. Bir başka deyişle insanın kendi yaşamına sığdırdığı anlar, yaşanmışlıklardır. Öyle ki zaman, içinde olup biten anlardan, olaylardan bağımsız düşünülmez. Zamanı yaşanmışlıklarımızın ölçüsü saymak, hayat serüvenimizde geriye doğru işleyen bir bilinci var sayar. Şu andan geriye doğru bir yolculuktur bu. Zaman geleceğe doğru işleyen bir saat olsa da geçmişe doğru bir yolculuktur. Çelişkili görülse de zaman geleceğe doğru bir akış olduğunda bile geçmiş olmaktadır. Kısacası zamanın ölçüsü insanın kendisi olduğunda zaman “geçmiş” bir hafıza bir bellektir. Bu durumda insan belleği anlara göre işler. Dinlediği şarkıda anlamlı ve güzel sözlerin söylendiği bir an vardır. İzlediği filmde bir an vardır ve o an gelir oyuncu vurucu sözünü söyler. Geçmiş bir andır. Üzüldüğümüz, hayatımızı değiştirdiğimiz, dersler çıkardığımız, hayatımıza yön verdiğimiz, o anda karar verdiğimiz, buz kestiğimiz, başımızdan kaynar suların döküldüğü, içimizin cız ettiği, sevdiklerimizi kaybettiğimiz, pişman olduğumuz, boktan şeyler yaşadığımız….  Kısacası anılarla var oluruz ve o anları yaşarız. İnsan hayatı bir anlar dizisidir. Bunun bir nedeni de zaman ile bellek örtüştüğünde elimizde sadece geçmişe dair anların kalmasıdır. İnsanlar sanırım bu yüzden zaman kavramı ile yaşanmışlıklarını özdeşleştirirler. (Aslında bunu en iyi dilde görürüz.)

Diğer bir boyutuyla zaman aslında bir kendiliktir. Zamanı kendilik olarak tanımlamak onu insanın tüm algılarından bağımsız bir şeye dönüştürür. Çünkü zaman insana duyarsız bir kendilik olarak kendi içinden kendi içine doğru akar. Zaman kendiliktir çünkü o insanlar gibi herhangi bir amaç üretmez. İnsanın belki de en büyük trajedisi zamanın kendiliğinde bir yer(amaç) edinmeye çalışmasıdır. Heideger* insani var oluşun tamamen zaman içinde yer aldığını ve onun nihayi özünü ölümlü-varlık olmasında görür. Ona göre insan hayatı bu anlamda kesin bir temelden yoksundur ve yok olmuşluğun kıyısında dolanıp durur. Belki de bu yüzden insan için hayatı katlanır kılmanın bir yolu olarak zamanın kendiliği dışında bir başka kendilik arar.

Zaman ve belleğin kesiştiği ortak nokta tam da fotoğrafın kendini var ettiği bu yerdir. Fotoğraflar belki de bu noktada insanın belleğinin yükünü hafifletirler* Çünkü fotoğraf insanın kendi anlam dünyasında var olabildiği gibi hiçbir anlam evrenine dahil olmadan soyut bir boşlukta anlamını bulmayı da bekler.  Bu haliyle fotoğrafta zaman çok boyutlu bir dünya gibidir iç içe geçer ve çok katmanlı bir hal alır. Berger’in diğer yazıda da bahsettiğim vurgusunu tekrar hatırlarsak “fotoğraf yaşanmakta olan bir hayattan alınmış bir alıntı”dır. Yani zamanın bir kesitinden alınmış süreksiz bir andır. Bu anı süreksiz kılan fotoğrafın çekildiği an ve ona bakıldığı an arasındaki iki zamansal farkın doğurduğu olasılıklardır. Asıl süreksizleşme fotoğrafı çeken tarafından değil onu alımlayan tarafından yaratılır. Çünkü fotoğrafın öznesi artık ona bakandır.  Berger’in deyimiyle bu genel amaç için üretilen fotoğraflarda ortaya çıkar. Çünkü fotoğrafı çeken o anın öncesi ve sonrasına ilişkin bir fikir sahibidir. Ancak o ana bakan başka biri bu anı kendi zihninde bu sefer kendi deneyimlerine göre yorumlamak ve hayal etmek zorundadır. Eğer Berger’in işaret ettiği hattan gidecek olursak fotoğraf ister özel isterse de genel kullanım amacıyla olsun o zamanı süreksizleştirir. İşte bu noktada fotoğraf eylemi soyut bir zaman mefhumuyla karşı karşıyadır. Bu haliyle fotoğraf eylemi insanın zamana karşı direnmesinin aracı haline gelmiştir. Dolayısıyla zaman hem kendilik olarak hem de insan belleğinin yükü olarak insanı görünmez bir mezarlığa doğru sürükler. Fotoğraflar işte tam da bu noktada, zamanın bizden alıp götürdüklerine karşı şöyle seslenir: ben de senden bir şeyler çaldım.

Kaynaklar

*Heidegger, M. (2020). Varlık ve zaman. Alfa yayıncılık. İstanbul.

**Berger, J. (1998). O ana adanmış. Metis Yayınları, İstanbul.

Serdar MALKOÇ

İletişim: [email protected]