Çalışmalarınızı incelediğimde beden, kimlik, politik normlar ve toplumsal meseleler üzerinde yoğunlaştığınızı gördüm. Bu meselelere dikkat çekmenizin nedeni nedir? Neden özellikle bu meseleler?
Ben İran’da doğmuş, İstanbul’da büyümüş, kadın bedeninde yaşayan bir insanım. Cinsel kimliğim, giydiğim kıyafetler, hayat tarzım, olduğum kişi… her zaman etiketlere ve toplumsal yargılara maruz kalmak durumunda kaldım, aslında bu topraklarda doğmuş büyümüş bir çok insan gibi. Sanat benim dışavurum yöntemim ve kendimi ifade etme alanım, tabii ki ister istemez maruz kaldığım ya da etkilendiğim meseleler ürettiklerimle birlikte dışa vuruyor. Fakat benim üretim pratiğimde tek ilham alanım toplumsal meseleler değil, ürettiğim bir çok eserde rüyalarımdan veya kişisel hayatımdan, duygularımdan esinlendiğimi de görebilirsiniz. İlginç kısmı şu ki bu topraklarda her konu ister istemez sonunda politik bir noktaya çekilebiliyor, bu da nihayetinde içinde yaşadığımız realiteyle bizi tekrar yüzleştirmek durumunda kalıyor.





İnsanın kendini var etmek istediği dünyada bir içsel yolculuğu vardır. Bu yolculuk, toplumdan bağımsızlaşamaz; bir norma, role ve güdüye dönüşür. Kendi içsel yolculuğunuzu anlattığınız çalışmalarınızda dönüşmeden ya da dönüşmüş bir normu kırabilmenin gücü neydi?
Doğrusu bir normu kırmışsam da ancak Sayna dahilinde kendi içimde kırdıklarımdan emin olabilirim. Fakat benden bağımsız olarak sanat yapısı gereği böyledir zaten, çarpıcı etkileri vardır, normları sorgular, doğası böyledir.
Yaşamın bütün alanlarında kadını geride tutan en karanlık bir tarihte dönemin kadın karşıtı düşünürlerin bir söylemi vardır. Kitabın adını hatırlayamamakla birlikte sözü not almıştım. O notu sizinle de paylaşmak istiyorum. “Kadın cennetten kovulduğundan bu yana günahlar pusudadır ve sanat, pusuya yatmış günahları uyandırarak kadına kendi gücünü hatırlatır.” Peki, günümüzün koşulları çerçevesinde hâlâ aynı duruş devam mı ediyor ve hep böyle süre gelecek mi?
Ben hala “insan hakları” demek yerine “kadın hakları” dediğimiz için üzgünüm, hatta “canlı hakları” demeyi tercih ederim ama ne yazık ki bizimki gibi toplumlarda Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisinin daha ilk katı bile oturmadığı için bu gibi konulardan bahsedemiyoruz. Bugün farklı şartlara sahip ülkelerde insanlar refah içerisinde yaşayabiliyorlar, demek ki bu mümkün.








Kendi gücünü hatırlayan kadınları ölüme terk eden bir sistemin temelini atanlaradır atfettiğim bu sözler. Bu sistem içinde yalnızlaştırma ve ötekileştirme politikalarıyla hep eksiliyoruz. Bu bağlamda serginizde yer alan ‘Sayna’nın Ölümü’ adlı eserin yaratım süreci nasıldı?
Sayna’nın Ölümü aslında bir ölüm değil dönüşümdü.. Life In Plastic bir hikaye anlatıyor, sergideki her fotoğraf bir bütünün parçaları ve doğru sırayla okunması gerekiyor. Serginin girişinde ilk fotoğrafta kalbimi söküp kafese koyduğumu görebilirsiniz, sonra öldüm (Sayna’nın Ölümü) ve kozadan çıkarak yeniden doğdum (Metamorfoz). Sayna’nın Ölümü kendimi keşfetme yolculuğumda ölüm zannetiğimin aslında bir dönüşüm olduğunu idrak etmiş olmamla alakalı.
Life in Plastic”, bana Carolee Schneeman’ın kadın bedenine odaklanarak yaptığı “Et Şenliği” performanslarını ve Judy Chicago’nun “Yemek Daveti”ni hatırlattı. Kadının kültürel ve toplumsal kimlik inşa biçimlerini sorgulamak yerine neden “bedensel” ve “biyolojik” özellikleri üzerine kilitleniyoruz? Hâlâ da…
İkisi de oldukça etkileyici çalışmalar, Life in Plastic’in sana böyle hissettirmiş olması beni mutlu etti, çünkü zaten Life in Plastic, plastik olanı sorguluyor, her insanın içindeki plastiği yüzüne vuruyor. kadını kimliğinden koparıp nesneleştirenler aslında en çok kadını bedenden ibaret görenler.
İçinde bulunduğumuz farklı değişkenler; mekân, zaman ve konum, kimliğimizin tanımlanmasında belirleyici olduğu gibi toplumları oluşturan “biz”de de toplum kimliklerinin kurulmasında belirleyicidir. Bu açıdan baktığımızda kimliklerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı şüphe uyandırıyor. Sizin çalışmalarınız, kendi kimliğinizden toplumun kimliğinin haritasını çıkarmamıza olanak tanıyor mu?
Benim dışa vurduğum kimliklerin hepsi benden bir parça, hep söylüyorum ben kendimi arıyorum ve yolumu da imgeler yaratarak dışa vuruyorum, içsel araştırmalarım insana dair olduğundan elbette başka insanlar işlerimde kendini bulabilir, belki birilerinin sesi de olabilir ancak herkes kendinde olanı görür. bu nedenle toplumsal bir çıkarım yapmak istersek bence yarattığım imgelerin toplum nezdinde etkilerine ve tepkilerine bakmak daha doğru bir analiz olacaktır.
“Life in Plastic” serginizde izleyicilere interaktif bir deneyim sunuyorsunuz. Bu etkileşimli yaklaşımın size dönüşleri nasıl oldu?
Life in Plastic’in oluşum süreci inanılmaz sarsıcıydı, kendi maskelerimle yüzleştiğim ve daha kamil olabilmek adına ateşten bir yolda yürüdüğüm süreci anlatıyor. Elbette ki oluşum süreci kadar dışavurum süreci de sarsıcı olmak zorundaydı. Yolu görebilenlerle aramızda interaktif bir bağ oluştu ve bunu deneyimlemek çok güzeldi.



1971’de Amerikalı sanat tarihçisi Linda Nochlin’in yayımladığı “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” başlıklı makalesinden yola çıkarak, neden Türkiye’de de büyük kadın sanatçı yok?
Büyük sanatçı tanımında neyi kastettiğimize bağlı, ben büyük kadın sanatçılar tanıyorum ancak bazı realitelerden bahsetmemiz gerekiyor, Türkiye’de ilham için malzeme ne kadar bol olsa da hepimiz biliyoruz ki sanata ve sanatçıya sunulan imkanlar çok kısıtlı ve ekonomik nedenlerle dünya çapında düzenlenen sanat platformlarına katılım sağlamak bir kenara Türkiye dahilinde temel ihtiyaçları giderebilmek bile zorlaşıyor. Bir ressam sattığı eserden kendisine kalan payın ciddi bir kısmını malzemelere harcamak durumunda, bunlar pek konuşulmuyor, konu yine Maslow’un piramidine dönüyor. Bence bir ülkede “sanatçı” yetişmiyorsa kişilere değil yönetime bakmak lazım.
Çalışmalarınızı oluşturmasında sizi en çok etkileyen sanatçılar ve ya eserler hangileridir? Sanatınızın gelişiminde bu etkiler nasıl rol oynadı?
İnanın o kadar geniş bir skala var ki, kendimi kısıtladığım bir dönem ya da sanatçıdan bahsedemem. Ben şanslıyım çünkü sanatçı bir ailenin çocuğuyum, çocukluğum sanat tarihi kitaplarını karıştırarak, ailemle bu konular üzerine tartışarak, babamı resim çizerken inceleyerek geçti. Dolayısı ile görsel haznemde etkilendiğim bir çok sanatçı ve eser yer etmiş durumda.
Gelecek projeleriniz veya üzerinde çalıştığınız yeni seriler var mı?
Evet şu an yeni bir serinin oluşum sürecindeyim, bu konudan çok bahsetmek istemiyorum zaten ortaya çıktığında göreceksiniz.