You are currently viewing Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var: Selin Işıksoy

Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var: Selin Işıksoy

Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var bölümünün bu haftaki konuğu Selin Işıksoy.

Nazif Topçuoğlu yazılarına başlarken hep gündemde dikkat çeken olaylar üzerinden konuya giriş yapar. Çıplak/nü fotoğraflar hakkında yazarken “Geniş Açı”da yaşanılan ve sanat ortamında gündeme oturan konuyla -Memeler Meselesi- fikirlerini aktarır. Çıplak/nü  fotoğrafların yayımlanması mevzusundan bahseder. Yayımlanan çoğu fotoğrafın kimin çektiği bilgisi verilmediği gibi isimsiz olarak -sanatçıdan habersiz- farklı mecralarda da boy göstermenin verdiği tehlikeyi anlatırken şu cümlelerini sarf eder. 

“Aslında memleketimizde tecimsel anlamda fotoğrafları kimin çektiğinin pek bir önemi yok, bu piyasa Batı’daki gibi Star Fotoğrafçılar üretmiyor. Belki biraz Erol Atar ve Ara Güler’den söz edilebilir bu bağlamda; ama Atar’ı görünüşe bakılırsa son zamanlarda piyasa reddediyor, Güler’in kulvarıysa besbelli farklı. Düşünelim, mesela gene böyle içinde çıplak resimler yer alsaydı, ama başka bir fotoğrafçı bambaşka bir tarzda çekseydi resimleri, medyadaki yansıması farklı mı olacaktı dersiniz? Şüphedeyim. (…) Söylemek istediğim medyamızın çıplak et görünce ani bir refleks ile koşullanmış tepkiler vermesi.”

Ülkemizde ne yazık ki çıplak/nü fotoğraf çalışmaları yok denilecek kadar az yahut da projeler kendilerine yer bulamıyorlar. Örneğin X şehrinde gerçekleştirilen fotoğraf festivaline gönderilen bir çıplak/nü fotoğraf çalışması reddedilmişti. Hâlbuki, çıplak et olarak bakmak yerine “belgesel fotoğraf” olarak bakış açımızı biraz yan çevirdiğimizde olay bambaşka bir yön alıyor. Nazif Topçuoğlu “Nü, nude veya benzeri kelimeler”in kullanılmasından hoşlanmıyor. Çünkü fotoğraf sahibinin fotoğrafını kabul ettirmek için takındığı “kibar maskesi” olarak görüyor ve bunu samimi, dürüst karşılamıyor. Bu yüzden “çıplak” kelimesini yineler. Ben de “nü” kelimesini bir kenara bırakıp sadece “çıplak” kelimesini kullanarak devam edeceğim. 

Bu haftamızın mevzusunda Selin Işıksoy’un çektiği fotoğraf üzerinden fotoğrafın çıplak hâlinin -belgesel- tarafını konuşacağız. Çıplak fotoğraflar, belgesel fotoğrafa dâhildir ve bu çerçevede incelemesi yapılır. Ülkemizin dışına çıkalım. Mesela Nan Goldin, Nobuyoshi Araki, Les Krims, Cindy Sherman, Edward Weston, Will McBride, Jan Saudek, Spencer Tunick ve daha yazamadığım nice isimler… Fotoğraflara baktığınızda belgeleme niteliği taşır. Medyanın “sevdiği” değil; sanatçının kendisini ifade ettiğinin belgesidir. Selin Işıksoy’un “Painted Veil” isimli fotoğrafı da bir belge niteliği taşır. Bu noktada akla şu soru gelir. “Her fotoğrafçının çektiği  -çıplak- fotoğraflar birbirinin aynısı, o hâlde nasıl belgesel fotoğraf oluyor?” Bu sorunun cevabı Nazif Topçuoğlu’nda. “Her amatörün çekebileceği türden basit ve yalın, teknik cambazlıklardan uzak fotoğraflar bu son derece özel konuların ifadesinde kullanılabiliyor. Teknik ve görsel düzeydeki basitlik karşısında, özel konuların seçimi ve işlenişindeki samimiyet, duyarlılık ve kavramsal derinlik önem kazanıyor.” O hâlde Selin Işıksoy’un “Painted Veil” isimli fotoğrafa tekrar dönüp bakalım.

Fotoğrafta bedenin yarısını ve yüzünü tül kumaşın ardına gizleyen bir kadın var. Yatağının kenarından bizlere sırtını dönen kadının yüzünü -hepinizin- merak ettiğiniz hatta diğer detayları da görme arzusu duyduğunuzdan hiç şüphem yok. Eğer tam da sizin istediğiniz bir imgelemde fotoğraf olsaydı, o zaman belgesel fotoğrafta çıplak olarak adlandırabilir miydik? Fotoğrafa biraz dikkatli baktığınızda, kadının bedenindeki dövmesi, sırtındaki benleri, ellerinin duruşuyla fotoğrafçı kendi yaşamını belgelemiştir. Arayışlarındaki samimiyeti, merakı, özenli kurgusu ile Selin Işıksoy adından söz ettirecektir. Diğer çalışmalarını da incelediğimde aradığım o cesareti gizlediğini sezinledim. Bunun üzerine söyleyebileceğim tek bir şey vardır o da cesaretini ateşlemesi…

Kendi sözleriyle fotoğrafçıyı daha yakından tanımanız için;
“Fotoğrafa ilgim fotoğrafçı bir arkadaşıma modellik yaparken başladı. Hem onun manevi desteği hem de sinemaya olan yoğun ilgim vesilesi ile ilk makinemi aldım. Kendi kendime makineyi çözmeye çalışarak, gezilerimin çoğunda da mekan ve obje detayları çekerek amatörce fotoğrafçılığa adım atmış oldum. 

Yaklaşık 1,5 senedir nü/boudoir tarzda otoporte çalışmaları yapıyorum.

Yakın zamanda hedefim çalışmalarımı olabildiğince genişletmek; bir kadının gözünden kadınların gizemini fotoğraflar ve hikâyeler aracılığıyla anlatabilmek.”

Selin Işıksoy’un portfolyo odasını ziyaret etmek isterseniz açık adresini de ekliyorum. 

Bu hafta öneri fotoğrafçılar listesi vermek yerine 1984 yılında Michael Gnade’in yayımladığı “Perfect Nude Photography” kitabını bırakıyorum. Keyifli okumalar. ..

Nazlı Yıldırım

Ankara doğumlu olan Nazlı Yıldırım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudu. İlk olarak öğretmenlik yaptıktan sonra yayıncılık sektörüne editör olarak geçti. Makaleleri, Yunanistan, Belçika ve Türkiye’deki çeşitli dergilerde, gazetelerde ve çevrimiçi platformlarda yayımlandı. Fotoğrafçılık kariyerinde, ilk fotoğraf fanzini “Hayret”i yayımladı. 2019’da eserleri “1+1 Birlikte Güçlüyüz!” sergisinde yer aldı. İkinci fotoğraf fanzini 2021’de Fail Books işbirliğiyle yayımlandı. Nazlı Yıldırım’ın ilk fotoğraf kitabı “Seninle Başım Dertte” 2023’te Onagöre Yayınları tarafından yayımlandı. İlk romanı “Deli Bir Düştü Rosa!” Anima Yayınları etiketiyle okuyucusuyla buluştu. Sanatında kişisel deneyimlerinden yola çıkarak aidiyet ve ayrımcılık temalarını keşfetmektedir. Eserlerinde, sınıf, kültür, cinsiyet, cinsel kimlik ve aile dinamiklerinin toplumlar üzerindeki etkilerini belgeliyor. Özellikle cinsiyet, kültürel kimlik, ayrımcılık ve LGBTI+ topluluklarının deneyimlerine odaklanmaktadır. Şu an İrlanda’da sanatsal çalışmalarına devam etmektedir.