İki Disiplin, Bir Gerçeklik Arayışı: Fotoğraf ve Resim Üzerine
Geleneksel sanat, teknik disiplin ve tarihsel birikimi merkeze alırken; çağdaş sanat bireysel ifade, özgürlük ve deneysel arayışlarla öne çıkar. Bu iki yaklaşım zaman zaman zıt kutuplar gibi görünse de, sanatçılar için birbirini tamamlayan alanlar olabilir. Mesut Karakış’ın üretimleri, bu iki yaklaşımı sentezleyen, gelenekten ilham alırken çağdaş ifade biçimlerinden vazgeçmeyen bir yol haritası sunuyor.
Birinci Bölüm
Hilal Bayar: Fotoğrafçılık genellikle hızlı ve anlık bir üretim sürecine dayanırken, resim sanatı daha uzun, düşünsel bir sürece ihtiyaç duyar. Her iki disiplin de gerçekliği farklı şekillerde yakalayıp sunar. Size göre fotoğraf ve resim arasında soyut ya da somut düzlemde nasıl benzerlikler ve farklar var?
Mesut Karakış: Ressamlık ve fotoğrafçılık, görsel anlatım açısından birçok ortak yön taşır. Örneğin, ressamlar için renk neyse, fotoğrafçılar için ışık odur. Gerçekliğe gelince, ben resimlerimde gerçekliği fotoğrafın da ötesine taşımaya çalışıyorum. Her katman, bir diğerine etki ederek psiko-görsel bir derinlik yaratıyor. Bu da izleyicinin kendi algısıyla tamamladığı bir anlatı oluşturuyor. Son katmanı fırçayla tamamlamayan sanatçı, “Doğada kendini tekrar eden müthiş bir düzen var.” Diye ekliyor…
Çağdaş Sanat – Geleneksel Sanat!
Hilal Bayar: Geleneksel ve çağdaş sanat arasında sık sık kıyaslamalar yapılır. Siz çalışmalarınızda geleneksel yöntemleri tercih etmiyorsunuz. Bu tercihinizi nasıl açıklarsınız?
Mesut Karakış: Klasik sanatı tercih etmek… Geleneksel sanata büyük bir saygı duyuyorum. Örneğin, İsmail Acar’la çalıştığım dönemde 7 adet geleneksel kaftan resmi yaptım. İnce işçilik gerektiren, kalemişi tekniğine benzer bir süreçti. Ancak ben hep yapılmamış olanı yapma peşindeyim. Sanatta yeni yollar aramayı seviyorum. Denemek, özgün olmak ve kendimi bir kalıba sokmamak benim için çok değerli.
Hilal Bayar: Çağdaş sanatın sınırları giderek genişliyor. Bazen alışılmışın dışında işler görüyoruz. Sizin için bu tür işler besleyici mi, yoksa anlamsız mı?
‘Sanatta yeni yollar arıyorum.’
Mesut Karakış: Bazı çalışmalar gerçekten ilham verici olabiliyor, bazılarıysa bana bir şey katmıyor. Fakat günün sonunda sanatçının derdi samimiyetse, bu bir şekilde eserine yansır. Benim için sanat, teknikle duygunun buluştuğu bir alandır. O yüzden doğru malzeme kullanırım; işlerim silinse bile bozulmasın isterim. Resim sadece “yapmak” değil, “yaşatmak” da olmalı.
Hilal Bayar: Resimde hayal gücünün rolü, fotoğrafa göre daha mı belirgin sizce?
Mesut Karakış: Elbette. Ama fotoğrafçılıkta da bu var. Örneğin, siz de çalışmalarınızda izleyicinin yorumuna alan bıraktığınızı söylüyorsunuz. Ben de resimlerime isim vermiyorum. İzleyicinin gördüğü şey, onunla benim aramdaki ilişkiyi kuruyor. Bir sergide bir izleyici kırmızı bir tabloyu New York silueti olarak gördü, bir diğeri kızıl saçlı bir kadın portresi. Beni mutlu eden de bu. Ben yönlendirmem; sadece sunarım.
Hilal Bayar: Bu noktada sosyal medyanın, sergilerinizin görünürlüğüne etkisi oldu mu?
Mesut Karakış: Çok fazla. Uzun bir süre evde çalıştım, hatta resim yapmayı bırakma noktasına geldim. Sonra Galeri 77’den hiç başvuru yapmadan bir davet geldi. Bu benim için büyük bir motivasyon oldu. Sosyal medya görünürlüğün ve etkileşimin en güçlü aracı. İnsanların işleri nasıl gördüğünü anlamak, onlarla paylaşımda bulunmak bana hem yeni yollar açtı hem de üretim sürecimi besledi.
Hilal Bayar: Mütevazı bir kişiliğiniz olduğunu duyuyoruz, ama sanat dünyasında bu nasıl karşılanıyor?
Mesut Karakış: Çevremde çok fazla egolu insan var. Sergilerde insanlarla konuşmayı, fikirlerini dinlemeyi severim. Ama bazen bu mütevazılık yanlış anlaşılabiliyor. “Kendini satmaya çalışıyor” gibi tuhaf yorumlar da geliyor. Sonunda şunu fark ettim: İnsanların ne düşündüğü değil, benim işimi ciddiyetle yapmam önemli. Ve işlerin karşılık bulması beni motive ediyor.
Hilal Bayar: Son dönemde özellikle kumsal resimleriniz dikkat çekiyor. Bu seri nasıl ortaya çıktı?
Mesut Karakış: Evet, son yıllarda yaptığım kumsal resimleri çok ilgi görüyor. Ama onları yaparken de birebir gerçekçi olmaya çalışmıyorum. Sarılar, yeşiller, farklı dokular… Ortamın ışığı ve ısısı bile resmin sonucunu etkiliyor. Aynı resmi yeniden yapmaya kalksam, teknik olarak yapamam. Her resim biricik. Ve insanlar beğensin ya da beğenmesin, söyledikleri her söz benim için değerli. Resimlerime isim vermiyorum, çünkü her izleyici kendi hikâyesini bulsun istiyorum. Aynı şey sizin fotoğraf anlayışınızda da var, izleyiciye alan tanımak çok kıymetli.
Hilal Bayar: Fotoğrafta da bu benzer şekilde işler. Ben de çektiğim kareleri izleyicinin yorumuna bırakıyorum. Herkes kendi hikâyesini bulsun istiyorum.
Mesut Karakış: Bu bakış açısı beni de çok motive ediyor.
GELENEKSEL VE ÇAĞDAŞ SANAT ÜZERİNE
Geleneksel sanat; biçimsel disiplini, kültürel devamlılığı ve teknik ustalığı temel alan bir anlayışla şekillenir. Bu yaklaşıma minyatür sanatı, hat, tezhip, ebru ya da klasik yağlıboya portreler gibi örnekler verilebilir. Sanatçı burada belli kurallara bağlı kalarak üretir; malzeme seçimi, kompozisyon ve biçim çoğu zaman tarihsel bir geleneğe yaslanır. Öte yandan çağdaş sanat, bireysel ifade özgürlüğünü, kavramsal derinliği ve deneysel cesareti öne çıkarır. 1960’lardan itibaren dünyada ve Türkiye’de yaygınlaşan bu yaklaşımda; enstalasyon, performans sanatı, dijital üretimler ya da mekâna özgü işler gibi çok farklı disiplinler devreye girer.
Mesut Karakış’ın sanatsal üretimi, bu iki yaklaşımın arasında özgün bir çizgi izler. Geleneksel sanatla ilişkisini reddetmeden, aksine ona saygı duyarak sürdüren sanatçı, örneğin İsmail Acar ile çalıştığı dönemde geleneksel tekniklerle yedi adet kaftan resmetmiştir. Bu çalışmalarında kalemişi tekniğine benzer bir işçilik söz konusudur. Ancak Karakış’ın sanatsal yönelimi, her zaman yapılmamış olanı yapma ve deneyselliği öne çıkarma arzusuyla şekillenmiştir. Resimlerine isim vermemesi, izleyicinin yorumu ve hayal gücünü devreye sokması çağdaş sanata ait bir yaklaşımdır. Aynı şekilde, renkleri doğrudan doğayı temsil etmek için değil, duygusal ve görsel çağrışımlar yaratmak için kullanması da onu geleneksel temsilciliğin ötesine taşır.
Bu yönüyle Karakış’ın sanatı, geleneğin teknik birikimini çağdaş bir dille yeniden yorumlayan, sınırlardan beslenen ama sınır tanımayan bir üretim pratiği olarak değerlendirilebilir.
“ Bazen neden hep soyut resim yaptığım soruluyor. Cevabım net: Kullandığım teknik neye elveriyorsa onu yapıyorum. Kendimi kalıplara sokmak istemiyorum.”
Son Söz
Disiplinler farklı olsa da Mesut Karakış’ın hem sözlü hem görsel anlatımı, resimle fotoğrafın ortak bir noktada buluştuğunu gösteriyor: Gerçekliği yeniden kurgulamak, izleyiciyle birlikte düşünsel bir yolculuğa çıkmak. Sanatın anlamı da belki tam burada başlıyor.
