You are currently viewing Bir Fotoğrafın Anatomisi: Half Dome, Ansel Adams ve Zone Sistemi

Bir Fotoğrafın Anatomisi: Half Dome, Ansel Adams ve Zone Sistemi

Şu hayatta her şeyin bir sebebi ve hikayesi olmalı, böyle boşu boşuna yaşamak için dünyaya gelmiş olamayız. Amerika kıtasının asıl sahibi yerlilerin ‘Ahwahnee’ adını verdikleri bölgeye biz bugün Yosemite Ulusal Parkı diyoruz. Bir kızılderili efsanesine göre, gezgin bir kızılderili çift olan Tissaack ve kocası bu güzel vadiye vardılar. O günlerde gelenek olduğu üzere kadın ağır, sazlardan ve otlardan dokunmuş koni biçimli bir sepet taşıyordu. Kocası, bastonu dışında yükü olmadan onun gerisinden geliyordu. Güneş tepede ve hava çok sıcaktı. Yaşlı çift yolculuklarına devam ettikçe daha çok susadılar. Vadinin gölüne önce Tissaack ulaştı. O kadar susamıştı ki gölün suyundan içmeye başladı. O kadar içti ki, kocası geldiğinde göl kurumuştu! Adam buna çok kızdı ve hiddetlendi. Tissaack ondan kaçarken ağladı ve gözyaşları doğaya karıştı.Döndü ve sırtındaki sepetini kocasına fırlattı… ve karşı karşıya geldiklerinde Büyük Ruh, kötülüklerinden dolayı ikisini de büyük taş yapılara dönüştürdü.O ve kocası artık sonsuza kadar ayrı kalacaklardı… Seneler sonra buraya ulaşan beyaz adam bu kaya oluşumlarına Half Dome ve Washington Column adını verdi.

10 Nisan 1927’de serin bir bahar sabahında Ansel Adams, Yosemite Ulusal Parkı’nın en çarpıcı doğal güzelliklerinden biri olan Half Dome’un ışığın cömertliği ile ikonikleşen şeffaf yüzünün bir görüntüsünü yakalamak için Yosemite’nin LeConte Vadisi boyunca yola çıktı. Yalnız değildi, çünkü yol bu mevsimde buzlu ve tehlikeliydi; ayrıca kamera ve ekipmanlar epey fazlacaydı ve ağırdı. Yanında Yosemite vadisini en az onun kadar iyi tanıyan ve Ansel’in hayalindeki kadrajı defalarca dinlemiş olan yakın arkadaşları vardı. 
Bu, Ansel Adams’ın Half Dome’u fotoğrafladığı ilk yolculuğu değildi. Yaklaşık on yıl önce, 14 yaşındayken, Yosemite’ye yaptığı bir aile gezisinde bu noktayı ziyaret etmişti. O zaman elinde hediye olarak gelen Kodak Box Brownie fotoğraf makinesi vardı. Half Dome’un birkaç fotoğrafını çekmiş, hatta bir kütüğün üzerinden düşerken yanlışlıkla çektiği karede Half Dome ters olarak görüntülenmişti. İleriki yıllarda Adams bu tepetaklak görüntünün en sevdiği fotoğraf olduğunu söylemiştir. 14 yaşından 25 yaşına kadar geçen sürede hayatında çok şey değişmişti. Eğitimini yarıda bırakmış, başarılı bir piyanist olmasına rağmen içinde hissettiği o eksikliği müzikle tamamlayamamış, sık sık çıktığı ve uzun süren doğa yürüyüşlerinde fotoğrafik becerilerinin diğer yeteneklerini gölgede bıraktığını fark etmeye başlamıştı. Kısacası 25 yaşındaki Ansel Adams, Half Dome’u fotoğrafladığı dönemde kişisel ve profesyonel bir kargaşanın ortasındaydı. Farkında olmadan, bir sorgulamanın ortasında hayatının en önemli karesini çekmek üzere yola çıkmıştı. 

Diving Board adı verilen bölgeye ulaştığında, bunun Half Dome’un istedikleri yüzünü yakalamak için mükemmel bir manzara olduğuna karar verdi. Adams buradan kaya oluşumunun öğle güneşi tarafından aydınlanan yüzünü beyaza yakın ve kayanın dimdik uzandığı gökyüzünü ise mürekkep siyahı tonlarında yakalayacağını biliyordu. Derin gölgeler yaratmayı tasavvur etmişti. Yanında Korona View kamerası ve sınırlı sayıda cam levha vardı. Başlangıçta sarı bir filtre kullanarak pozlama yapmış olsa da bunu hemen gökyüzünü karartan ve son görüntüde derin gölgeleri ve parlak ışığı üreten koyu kırmızı bir filtreyle değiştirdi. Film kırmızı ışığa daha az duyarlıdır, bu nedenle kırmızı filtre kullanılmış fotoğraflar daha koyu ve az pozlanmış olur. Adams, parlak gökyüzünü koyu siyah bir arka plana dönüştürmek için koyu kırmızı bir filtre kullanmaya ve elinde kalan son levha ile uzun pozlama yapmaya karar verdi.  Böylece kayanın beyaz karla kaplanmış yüzünü ve siyah gökyüzü arasındaki sert tonlarıyla ve kontrastıyla beraber daha küçük ayrıntıları daha net hale getirdi ve gözleri vurgulanan ögelere çekmeyi başardı. Kendi ifadesiyle ”konunun gerçekte nasıl göründüğünü değil, bana nasıl hissettirdiğini” yakalamasına izin veren “ilk bilinçli görselleştirmeye” ulaştığını söyledi. Adams’ın ilk kez 1934’te yazılı olarak tanımladığı ‘görselleştirme’ kavramı, fotoğrafçılığında temel bir ilke haline geldi.  “Görselleştirme” yani bir fotoğrafın nasıl görüneceğine önceden karar vermek, şanslı bir kaza umuduyla tıklamak yerine düşünmek ve tasavvur etmek… bu Adams’ın çalışmasının özüdür. Onun fotoğrafları düşünceli ve titiz çalışmanın ürünleridir. Fotoğrafta sadece teknik mükemmelliği ve sanatsal ustalığı değil, genç bir fotoğrafçının yaşadığı heyecan dolu duyguyu ve yakaladığı dramatik ifadeyi de izleriz. Ansel Adams’ın en ünlü fotoğrafı kuşkusuz ‘’Half Dome’’ adı verilen bu kaya oluşumunun görüntüsüdür. Bu görüntü aynı zamanda Amerikan vahşi doğasındaki en eşsiz noktalardan birinin kalıcı ve ikonik bir tasviridir.

Bundan sonraki dönem Adams’ın görselleştirme ve fotoğraf teknikleri üzerinde yoğun olarak çalıştığı yıllardır. Paul Strand ve Edward Weston ile tanışarak bir sanat dalı olarak yeni kabul görmeye başlayan fotoğraf ve teknikleri üzerinde araştırmalar yaptılar. Doğrudan fotoğraf olarak da bilinen ‘’Straight Photography’’ ile ilgilendiler ve 1932 yılında  meşhur f/64 Grubunu kurdular. 1940 yılında ise Fred Archer ile üzerinde uzun yıllardır çalıştığı ‘’Zone Sistemi’’ni geliştirdiler.
Zone sistemi kısaca siyah-beyaz çekilen fotoğraflarda, farklı çekim teknikleri (pozlama değeri) ve karanlık odada baskı aşamasının işbirliği ile gözün görebildiği ışık tonlarını (burada renklerden değil tonlardan bahsettiğimizin altını çizelim) fotoğrafta görebilmemizi sağlayan sistemdir. Amaç nesneler üzerindeki ışığı ve tonları, daha çekim yapmadan önce ayrıntılarıyla incelemek ve nihai görüntünün nasıl olacağını kavramak, kusursuz bir negatif ve kusursuz bir baskı elde etmektir. 
Ansel Adams, Fred Archer ile beraber geliştirdiği bu tekniğin çekim ve baskı aşamalarını ‘’The Negatif’’ adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatır. Adams, Zone Sistemi’ni saf siyah ve saf beyazla birlikte dokuz gri tonu tanımlayan, tonlara sıfırdan ona kadar değer verdiği 11 bölgeye ayırır. Çekim aşamasında zone sistemini kullanacak fotoğrafçı görselleştireceği görüntüyü histogram ve dinamik aralık gibi parametreleri kullanarak kontrol eder. Normal çekim şartlarında fotoğrafta tam siyah ve tam beyazı pozlamak zordur. Fotoğraf makinalarının renk ve ton değerleri gözümüzün gördüğünden farklıdır. Renk öğesini fotoğraftan çıkarıp siyah-beyaz üretime geçtiğimizde görüntünün parlaklık, netlik ve kontrast değerleri üzerine konuşuruz. Dijital dünyada çekim esnasında yada çekim sonrası fotoğraf işlemede histogram ayarı bize bu tercihlerimizde yol gösterir. Ansel Adams’ın dokuz ton olarak tanımladığı sistemi histogramda 256 gri ton olarak görürüz. Dinamik aralık kavramı, kullandığımız makinanın kaydetme ve gösterge ünitelerinde (sensör, monitör gibi) görüntülemeye çalıştığımız nesnel gerçekliğin en beyaz/en aydınlık noktasından, en siyah/en karanlık noktaya olan aralığını tanımlar ve poz değeri olarak isimlendirilir. RAW görüntünün JPEG’e göre, siyah-beyaz filmin ise RAW görüntüye göre poz değeri daha yüksektir. Bu sebepten analog çekmeyi tercih eden ve hatta vazgeçemeyen fotoğrafçılar ve özellikle sanatsal çekimler için negatif film, dijital yükselişe rağmen, önemini hiç yitirmemiştir.

Siyah beyaz negatif filmde fotoğraf çeken Adams, manzaranın en karanlık kısımlarını ortaya çıkaracak şekilde bir pozlama tekniği kullandı. Siyah beyaz filmin dinamik aralığından optimum düzeyde yararlanmayı başardı. Bu şekilde fotoğrafta tam siyah ve tam beyazı elde etti ve sonrasında karanlık odada fotoğraf kağıdını geliştirirken, fotoğrafındaki karanlık-aydınlık kısımları ve gri tonları zone sistemini takip edecek şekilde manipüle etti. Half Dome fotoğrafını çekerken nasıl bir görselleştirme istediğinin bilincinde olan Ansel Adams, sonrasında da zone sistemini kullanarak bir fotoğrafçının fotoğrafın nasıl görünmesini isterse o şekilde görüntü oluşturabileceğini gösterdi. Bunu gerçekleştirmek için film, filtre ve karanlık odada fotoğraf kağıdının gelişim sürecinin özelliklerini dikkatlice kontrol ederek zone sistemiyle beraber ‘görselleştirme’nin temellerini atmış oldu.
Adams’ın ‘görselleştirme’ olarak tanımladığı kendi görme biçimini yaratırken manzaranın belge yönüyle ilgilenmedi. Fotoğrafın belgesel kullanımları ile estetiği ya da onun deyimiyle aradaki ”duygusal” farkı ortaya koymak için çalıştı. Manzara fotoğraflarında insan görmeyiz. Toplum ya da tarih hakkında hiçbir şey söylemezler. Haber niteliği yoktur. Bize gösterdiği dünya sıradan deneyimlerden son derce uzaktır.1937’de ressam Georgia O’Keeffe’nin New Mexico’daki çiftliğinden arkadaşı olan fotoğrafçı Alfred Stieglitz’e yazdığı bir mektupta Yosemite’den bahseder: “Buradaki her şey çok güzel ve büyülü – tarif edilemez bir nitelikte; nefes aldığımı ve yaşadığımı hissediyorum. Gökyüzü ve toprak o kadar muazzam ve detaylar o kadar kesin ve zarif ki, nerede olursanız olun, makro ile mikro arasındaki parıldayan bir dünyada etrafımız sarılmış ve izole edilmiş gibi. Saatler ise uzun zaman önce durdu.”

Her türlü ticari işten geçimini sağlaması, reklam fotoğrafçılığı, endüstriyel broşürler, Fortune ve Life gibi dergiler için gazetecilik çalışmaları yapması, firmalara yaptığı teknik danışmanlıklar vs. onu Yosemite’den hiç koparmadı. Adams, çevre korumanın yaşam boyu savunucusuydu ve fotoğraf pratiği bu savunuculukta onun lisanı oldu. Yosemite çocukluğundan beri tüm zor zamanlarda sığındığı kalesi gibiydi. Onun büyük ve son derece ayrıntılı görüntüleri fotoğraflaması, doğal çevreye olan ilgisinden kaynaklanıyordu. 20. yüzyılda artan çevre kirliliğine ve doğanın katledilmesine bir tepki olan fotoğrafları aynı zamanda onun doğaya olan bağlılığını da gösterir. Siyah-beyaz fotoğrafları yalnızca belgeleme değildi, aynı zamanda manevi bir yer tanımı olarak doğanın yüce bir deneyimini yansıtıyordu. Modern fotoğrafçılığın çevreci hareketlerin ve fotoğrafın toplumsal hareketlerdeki rolünün gelişimi çerçevesinde genişlemesine önemli ve kalıcı katkıları oldu. Otobiyografisinde Adams, sanayileşme ve toprağın doğal kaynaklarının sömürülmesi sırasında Amerikalıların doğayla olan bağlantılarının kaybolmasıyla ilgili endişesini dile getirdi. “Hepimiz çöplüklerin trajedisini, toprağın acımasız affedilmez erozyonlarını, balıkların veya av hayvanlarının tükenmesini ve asil ormanların küçülmesini biliyoruz. Ve biliyoruz ki bu tür felaketler insanların ruhunu kurutuyor.. Vahşi doğa geri itilir, insan her yerdedir. Birey için çok hayati olan yalnızlık neredeyse hiçbir yerde değildir.” 

Half Dome fotoğrafı kartlarda, afişlerde, fotoğraf kitaplarında ve daha bir sürü mecrada kullanıldı. Fotoğraf New York’ta Metropolitian, Boston’daki Güzel Sanatlar Müzesi, San Francisco ve New York MOMA’da asılıdır. 
Adams 82 yaşında yaşama veda etti, cenazesi yakıldı ve külleri Half Dome’un üzerine serpildi. Ustayı kendi günlüğünden kendi cümleleri ile selamlıyorum….
‘’Ben daha fotoğrafı çekmeden ve sonrasında banyoya vermeden önce son halini gözümde canlandırırım. Bu benim fotoğrafa bakış açım. Bunu çok sık söylüyorum ama insanlar ne anlama geldiğini biliyorlar mı pek emin değilim. Bir fotoğrafı gözünüzde canlandırmak, yani onu görselleştirmek sadece gözlerle yapabileceğiniz bir şey değil. Öncelikli olarak duygularla ve hissiyat ile yapılan bir şey. Fotoğrafın son halinin size nasıl hissettireceğini düşünmek… Fotoğraf çekilir. Negatifler banyoya verilir. Negatifler bir beste gibidir. Sonrasında ise fotoğraf, son haline yani performansına hazırdır. Eğer bir negatif estetik ve teknik olarak doğru bir şekilde bestelendiyse, en baştaki görsel niyeti tekrar yaratabilir. Böylelikle fotoğrafın özünü görselleştirebildim diyebilirim.’’

Kaynakça 

Ansel Adams-The Negatif

Ergin Turan-Siyah-Beyaz Negatif

http://www.fotografya.gen.tr/issue-13/ileri/zone_sistem.html

https://www.anseladams.com/

http://content.time.com/time/subscriber/article/

Burcu AYDIN

İletişim: [email protected]

Burcu Aydın

1980 Ankara doğumlu. Fotoğrafçı, mühendis, okur-yazar vesaire… Seyahatler ile fotoğrafı, fotoğraf ile kendini, kendi içinde yaşamı keşfetti. 2004-2017 yılları arasında Kuala Lumpur-Malezya, Washington DC-Amerika, Houston-Texas ve Hartum-Sudan’da ikamet etti. Bu süre zarfında Avustralya ve Yeni Zelanda dahil olmak üzere Asya, Amerika ve Afrika kıtasında birçok ülkeyi ziyaret etti; fotoğraf çekti, yazı ve seyahat fotoğrafları farklı mecralarda yayınlandı. Yurtdışında farklı üniversitelerden ve sanat kuruluşlarından eğitim aldı. Sivil toplum çrgütleri ve derneklerde görev yaptı. Sudan’da Griselda Eltayyip’ten sanat ve suluboya dersleri aldı. Texas Houston Üniversitesinde ve Hartum Afrika Üniversitesinde fotoğraf kulüpleri ile çalışmalar yaptı. Karma sergilere katıldı. 2018 yılında Ankara AFSAD’da eğitim vermeye ve çalışmalarına başladı. Atölyelere ve seminerlere katıldı. AFSAD bünyesine Engin Özendes-Fotoğraf Sanatında Küratörlük eğitimini tamamladı. Fotokolektif’te İsa Özdemir’le Kavramsal Portre Atölyesi’ni tamamladı, halen proje geliştirme grubu ile çalışmaları devam etmektedir. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği üyesidir. Sanat ve fotoğraf çalışmalarına Ankara’da devam etmektedir. Resmi ve gayriresmî gelişmelere rağmen göğün altında hala güzel şeyler olduğuna inanıyor. Görünür olan her an hayatın en ilginç, en ince noktası.