Değerli Aralık Mag Okuyucuları. Hepinize Merhabalar.
Pandemi sürecinin ve etkilerinin bir süre daha devam edeceğini düşündüğüm bu dönemin olumsuzluklarından bir nebze de olsa uzaklaşmak için siz değerli okuyucularımıza, geleneksel el sanatları arasında yer alan ve eskiden beri süregelen ata yadigarı diyebileceğimiz Semercilik mesleğini, Bursa’da ki tek temsilcisi Kemal ustamız ile birlikte, semercilik mesleğinin dünü, bugünü ve olacaksa yarınını derlediğimiz bu sayımızı, siz değerli okuyucularımızla paylaşmanın verdiği heyecanla karşınızdayız.
Semer ve Semercilik…
El sanatları, içinde bulunduğu toplumun kültürünü, yaşam biçimi gibi özelliklerini gözler önüne seren önemli bilgiler içermektedir.
Yaşamımız boyunca zorunlu ihtiyaçlarımız olduğu kadar hayatımızı da kolaylaştıracak çeşitli araçlar yapılmış ve süregelen zaman içerisinde bu araç gereçler daha sonraki nesillere aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Atın ehilleştirilmesiyle birlikte semer de onlardan birisi olarak bu araçlar arasında ki yerini almıştır.
Semer genel olarak at, katır, eşek gibi yük hayvanlarının sırtına konulan, üzerine ağaç iskelet geçirilerek oluşturulmuş ve binek olarak kullanılmakla birlikte genellikle yük taşıma için kullanılmış bir araçtır. Semer kullanıldığı yöresel farklılıklar nedeniyle ismen birbirinden ayrılsa da genel olarak yine bu isimle karşımıza çıkmaktadır. Semer, “palan, paldım, binim, göçek, kürtün, gürtün, çul” gibi isimleriyle de bilinmektedir. Araştırmalarımda karşılaştığım kadarıyla semerle birlikte en çok kullanılan ismi, ağaç iskeleti olmayan palandır. Palan, semere göre daha geniştir ve daha çok binek olarak kullanılmıştır. Tabi durum böyle olunca süslemelerinde de aynaların dahi kullanıldığı olmuştur.
Eşek ölür semeri, insan ölür eseri kalır…
Kemal YORUTGAN 1933 Bursa doğumlu bir semerci ustası, geçmişten günümüze kalmış nadir çınarlardan sadece bir tanesi. Onu çok özel kılan şey ise, önceleri sayıları elliye dayanan semercilerden geriye sadece onun kalmış olması. Semercilik mesleğini tam 75 yıldır devam ettirmenin gayreti içerisinde ve 87 yaşında olmasına rağmen mesleğine olan sevgisi yanı sıra hayatın getirdiği zorluklarla baş edebilme üzerine fazlasıyla deneyim kazanmış, yıllara meydan okuyan semerci Kemal amcamız; dedesinden babasına, ondan da kendisinin devraldığı bu kültürel mirasın Bursa’da son temsilcisi.
Ustamızın Kullandığı Bazı Araç-Gereçler…
Ağaç: Genellikle Uludağ eteklerinde ki dağ köylerinden temin edilen ve yükün bağlanmasını ve dengede durmasını sağlayan iskeletin yapımında gürgen ağacı kullanılmaktadır. Ön, arka, yan ve parmak ağacı olarak dört ayrı bölümden oluşmaktadır.
Berdi (semer otu): Esnek, dayanıklı, sağlıklı ve doğal bir malzeme olan bataklıklarda yetişen bir çeşit sazdır. Berdi, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki bataklıklardan toplanmaktadır. Ayrıca hasır ve sepet yapımında da kullanılmaktadır.
Sahtiyan: Tabaklanmış ve boyanmış keçi derisidir. Bursa’da tabakhanelerin olmasına rağmen semercilikte kullanılan bu deriyi Ustamız Isparta’dan temin etmektedir.
Keçe: Küçükbaş hayvanların yününden elde edilen ve kalın olan bu kumaş, semerin yatak kısmında kullanılır. Keçeyi Balıkesir’den alan Kemal amca, değişken hava koşullarında binek hayvanı dış etkenlerden korumak için tercih edildiğini belirtmiştir.
Balmumu: Semerde dikişlerin daha dayanıklı olması ve uzun süre sağlamlığını koruması için kullanılır.
Kilim: Semerin üst kısmını kaplayacak olan dokuma kumaştır.
Telis: İçine berdinin konulduğu, pamuk, kenevir gibi bitkisel liflerden dokunmuş kumaştır.
Orlon ip: Genellikle boncukla birlikte süsleme aracı olarak kullanılan renkli bir iptir.
Semerci makası: Önceleri semerciler için özel olarak keçe ve derileri kesmekte kullandıkları makastır.
Berdi bıçağı: Ahşap saplı, içe doğru kavisli ve testereyi andıran dişleri olan bıçaktır.
Üdürgü: Günümüzde ki matkabın atası diyebileceğimiz yaylı bir bastonu andıran ve ahşabı delmek için kullanılan araçtır.
Çuvaldız/Kıyık: Semercilikte biri diğerine göre kısa olup iki adet kullanılan, ucu kavisli dikiş aracıdır.
Üsküf: Kefene olarak da bilinen üsküf, semer yapımında çuvaldızın içine yerleştirilerek avuç içinde olabilecek herhangi bir yaralanmanın olmaması için, çuvaldıza baskı uygulamayı kolaylaştırmak amacıyla kullanılan bir araçtır.
Semerciliğin Verdiği Sınavlar…
Bursa’da Semercilik, teknolojik gelişmelerden önce ilk büyük felaketini 1958 büyük çarşı yangınıyla yaşadı. O yıllarda adı Çıra Pazarı olan, şimdiki Bakırcılar Çarşısında bulunan üç dükkanın yok olduğunu ve bu yangında neredeyse her şeylerini kaybettiklerini belirten Kemal amcanın aktardığı bir detayı da paylaşmak istiyorum. Yangının yayılmaya başlamasıyla kurtarabildikleri ne varsa, pek kıymetli Sanat Güneşimiz Merhum Zeki MÜREN’in babası Kaya Bey’in ağaç ürünleri satışı yaptığı dükkanın deposuna taşıdıklarını anlatmıştı. Yaşanan felaketten sonra Şehreküstü civarında bir dükkana yerleşerek babasıyla birlikte bu güzide el sanatını icra etmeye devam etmiştir.
O döneminde tercih edilen meslekler arasında yer alan semerciliğin aldığı ilk darbeydi belki bu yangın. Günümüzde kültürel miras olarak kabul görmüş semerciliğin geleceğini olumsuz etkileyecek başka sebepler de yok değildi elbet. Bunun için biraz daha zaman gerekecekti.
“Bizden bu kadar”
Geleneksel meslekler çağa ayak uydurarak varlığını devam ettirebilmektedir. Nasıl ki Kemal amcamız da bir zamanlar yerleri süpüren, ayak işlerini yapan bir çırak olarak başlayıp bugünlere ulaşabilmişse, mesleğini aktarabileceği çırak bulamamak sanıyorum en önemli sorun haline gelmişti. Artık çırak alamayan bir meslek haline gelen semercilik, giden her ustanın ardından yavaş yavaş kan kaybediyordu.
1970’li yıllarda sanayinin gelişmesiyle traktör ve motorlu araçlarının artışı, köylülerin şehir içine binek hayvanlarıyla gelmelerinin zorlaşması ve eskisi kadar günlük hayatta kullanılmaması, ulaşımda yaşanan iyileşmeler, girdi maliyetlerinin artması, hammaddeye ulaşımda günden güne artan zorluklar semerciliği bitme noktasına getirmiştir.
Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) kapsamına alınmasıyla mesleğini icra etmesi soyut kültürel mirası oluştururken, ürettikleri semerler somut kültürel miras içerisinde değerlendirilmeye başlandı. Birkaç kez kapatmayı düşünse de vergi muafiyetleri gibi maddi olanakların sağlanmasıyla, son 20 yıldır Tahtakale Aralık Han’da mesleğini yaşatmaya gayret etmektedir.
Bu bölümü sonlandırırken, semerci Kemal amcamızın aklımdan hiç çıkmayacak o sözleriyle bitirmek istiyorum. “Hüzünlüyüm, dertliyim. Mesleğim öldü, biz yaşlandık. İşin sonuna geldik. Ne söyleyeyim artık? Bizden bu kadar”.
–
Alper GÜLERSÖNMEZ
İletişim: [email protected]