S.1: Federasyonunuzun kuruluş hikâyesini ve bu sürecin arka planını bizimle paylaşır mısınız?
Federasyonumuz resmî olarak 20 yılını doldurdu ama federasyon kurulmadan önce bu yönde çok çalışmalar yapıldı. 1975-78’li yıllarda başlayan bu süreçte o anda Türkiye’de mevcut dernekler bir araya gelerek federasyon kurulması için çalışmaları başlattı. Ancak dönemin yasaları gereği Türkiye’de bir federasyon kurmak için kamuya yararlı dernek sıfatı almış en az üç derneğin bir araya gelmesi gerekiyordu. Bu kamuya yararlı dernek kararını ise bakanlar kurulu vermekteydi. 1980’de ise tüm dernekler kapatılmıştı.
1980 sonrası tekrar açılan dernekler, Fotoğraf Federasyonunun hukuksal olarak kuruluşu tamamlanmasa bile ortak çalışmayı sağlayacak birliktelik için toplantılar başlatmışlardır. Özellikle 1990 sonrası toplantılar düzenli olarak yapılmıştır. Kısa adı FDÇK olan Fotoğraf Dernekleri Çalışma Kurulu Mehmet Bayhan ve 1995 yılına kadar FDÇK Genel Sekreterliğini ben yürütmüştüm.
Bu tarihten sonra FDÇK’nin çalışmalarında verim ve dernek katılım sayısında önemli artışlar olmuştur. 1998 yılında FDÇK’nin adı Türkiye Fotoğraf Sanatı Dernekleri Birliği (TFDB) olarak değişmiştir. Genel sekreterlik görevine 2001 yılında yapılan seçimde Özcan Taras seçilmiştir. TFDB, çalışma ilkelerinin son şeklini 2001 yılında belirlemiş ve bu ilkeler doğrultusunda çalışmalarını 30 Mayıs 2003 tarihinde Fotoğraf Sanatı Federasyonu kuruluncaya kadar sürdürmüştür.
Daha detaylı bilgilere federasyonumuzun web sayfasından ulaşmak mümkün.
S.2: Genellikle bir boşluğu doldurmak amacıyla dernekler kurulmaktadır. Türkiye fotoğrafçılığı alanında hangi eksikliği veya ihtiyacı gözlemleyerek federasyonu kurmaya karar verildi?
Dernekler kendi il ve çevrelerinde fotoğraf sanatını yapmak, etkinlikler düzenlemek adına bir araya gelirken bir çatı kuruluş ihtiyacı da oluşmuştur. Ortak tavırların, ortak kuralların belirlenmesi, kamu ilişkilerinin daha güçlü ve sağlıklı yürütülmesinin yanı sıra uluslararası alanda da Türkiye’nin temsilî anlamında bir ihtiyaç ve gereklilik vardı. Temsil, bugüne kadar ikili ilişkilerle ya kişisel ya da dernek bazında gittiğinden resmî ve kurumsal bir kimliği eksikti. Benzeri birçok nedenden ötürü on dört dernek bir araya gelerek federasyonumuzu kurmuştur.
S.3: Türkiye’nin fotoğraf tarihine yakından baktığımızda, belirli dönemlerde ciddi bir görünürlük ve ilgili çalışmalar gözlemliyoruz. Ancak yakın tarihte, özellikle genç fotoğrafçıların kendilerini duyuramaması ve yenilikçi adımlar atılamaması gibi durgunluk ve gerileme döngüleri dikkat çekiyor. Federasyon, bu döngüyü kırmak için ne tür faaliyetler yürütmektedir?
Doğru bir tespit kanımca. Derneklerin kendi çabaları ile etkinlikler aralıksız devam etmekte. TFSF üyesi 60’ın üstünde bir dernek Türkiye’nin 35 ilinde bu çalışmaları yürütüyor. Ama genelde baktığımızda derneklerimiz genelde “yaşlandı” yani üye yaş ortalaması çok yükseldi. Birçok derneğimizde genç yaşta üye sayısı çok az. Bunun çok çeşitli sebepleri var ama en önemlisi sanırım gelişen internet teknolojisi sayesinde gençler bilgiye kolay ulaşıyor ve kolay tüketiyor. Eskisi gibi “usta çırak” ilişkisi şeklinde yürüyen bilgi ve deneyim aktarımına bugün cep telefonundan ulaşabiliyor. Dernekleşmeye, bir sosyalleşmeye gerek duymuyor çoğunluk. Ayrıca yine gelişen teknoloji sayesinde gençlerin sanat ve fotoğraf anlayışı da farklılaşıyor; zamanında karanlık odada emek emek yapılan uygulamalar bir parmak hareketi ile elde ediliyor, yapay zekâyı daha işin içine katmadım bile. Derneklerimiz bu gelişmelere ayak uydurmakta gecikiyor, zorlanıyor hatta ayak diretiyor bile olabilir. Bu sebeple de gençleri cezbetmiyor. Ama bu durum sadece ülkemize özgü değil, birçok ülke aynı durumla karşı karşıya. Örneğin FIAP bu nedenle bir gençlik yapılanması kurulmasına karar verdi. Sorunların tespiti, çözüm önerileri ve entegrasyon önemli gündem maddesi. TFSF olarak da bu girişime hızlıca destek verdik ve ülke temsilcimiz olarak genç bir kadın fotoğrafçımızı görevlendirdik. Gençlerin projelerini desteklemek için çeşitli projeler gerçekleştirdik ve devam ediyoruz, ama yeterli mi, hayır. Daha fazlasını yapmamız lazım, hatta okul öncesi döneme yönelik çalışmalar yürütülmesi için bazı kişi ve kurumlarla yeni teknolojiye uygun ortak çalışmalar yürütüyoruz. Çok kısa zamanda bunun lansmanını yapacağız.
S.4: Türkiye’deki derneklerin konumuna baktığımızda, çoğunlukla erişilebilirlik ve hızlı yükseliş sağlayan bir güç olduğunu görüyoruz. Ancak bu gücün genellikle aynı isimler üzerinde yoğunlaştığını ve yeni fotoğrafçılar için alan açmada yeterince kullanılmadığını düşünüyoruz. Bu konuda bir öz eleştiri yaparak neden bu gücü yeni fotoğrafçılar için daha fazla kullanmadığınızı değerlendirir misiniz?
Diğer soruya verdiğim cevap aslında bunun içinde geçerli ama burada asıl sorunlardan biri kişisel egolar geliyor, dürüst cevap vermek gerekirse. Elbette başarılı dostlarımız var ve hak eden bir saygı gösterilmeli. Ama kanımca bu kişiler paylaşımcı olmalı, özellikle yeni gençlere destek olmalı ve önlerini açarak, yol gösterici olarak çalışmalarını yürütmeleri gerekir. Bu kendilerine daha bir saygınlık kazandıracak ve başarılı bir “usta” olmanın ötesinde “hoca” vasfı kazandıracaktır. Birçok dostumuz bunu yapmama yanlışlığına düşmekte, ancak mevcut teknolojik şartlar gençlerin dünyaya açılmasını kolaylaştırdığından hiç bu “egoyu” çekmeden sonuca ulaşabilmektedir. Bu nedenle deneyim sahibi bu değerli dostlarımız böyle bir “şans” yakaladıklarında bunu bir “rakip” değil “fırsat” olarak görüp değerlendirme olgunluğunda olmalı diye düşünüyorum. Bu mütevaziliği gösteren dostlarımızın artması gerekmektedir.
S.5: Fotoğraf yarışmalarında dikkatimizi çeken bir unsur var: Çeşitli yarışmalara hep aynı fotoğraf ile katılım sağlayan fotoğrafçılar görüyoruz. Sizce bu yarışmalar, Türkiye fotoğraf tarihinin, özellikle günümüzün tarihine, gelişimine katkıda bulunuyor mu? Bu yarışmalar, fotoğrafçılar için bir motivasyon kaynağı mı yoksa sadece bir gelir kapısı mı?
Yarışma özelinde vereceğim en kısa yanıt, kişi kendi gelişmesi için yarışmalıdır. Yani başkası ile kıyaslanmak için, hırs, para veya unvan kazanmak için değil; kendi fotoğraf gelişimine katkı sağlayan bir ortam olarak değerlendirmelidir. Kendi çalışmalarını test ettiği bir ortam olabilmelidir. Bu durum bir motivasyon kaynağı olabildiği gibi bireysel olarak fotoğrafının gelişmesine de katkı sağlayacaktır. “Hep aynı fotoğraf” ile yapılan çalışmalar belki madalya ya da para kazandırabilir ama kişiyi ilerletmez, sadece patinaj çektirir. Yarışmalara bu düzeyden bakacak olursanız yeni fotoğraf sever kazanma açısından ve bu kişilerin fotoğrafik gelişimi açısından önemli yol olabilir. Ama “baştan çıkarıcı” bazı özelliklerinin olduğunu da kabul etmek gerekiyor, maalesef “üreten” ve “gelişen” değil yarışmacı bir grubunda bulunmasına sebep olmakta. Burada herkesin konuya yaklaşımı kendi için fark yaratacaktır, doğru yolu seçmek katılımcıların tercihi.
S.6: Çeşitli fotoğraf kurumlarının verdiği unvanların fotoğrafçılar üzerindeki etkilerinden bahsedebilir misiniz? Bir fotoğrafçı olarak tanınabilmek için bu unvanlara sahip olmak şart mı? Unvanlar olmadan da ‘fotoğrafçı’ olunamaz mı?
Sondan başlayayım, tabii ki cevabım hayır! Yani tanınır bir fotoğrafçı olunması için unvan olması gerekmez. Toplumun aklında kalıcı ve beğeni kazanan fotoğraflarınız sizin en büyük unvanınızdır.
Unvanların bir kısmı ahde vefa unvanlarıdır, bunlar kişilere yaptığı çalışmalar sonucu kurumlar tarafından verilmiştir. Kişi bunun için hedef koyup çaba sarf etmez zaten, yaptığı çalışmalar sonucunda takdir görür ve doğal olarak verilir kendisine.
Diğer unvanların büyük çoğunluğu ise fotoğraf yarışmalarında gösterilen bir başarının sonucunu ifade etmekte. Bana göre bunun derecesi, yıldızı filan değil ama bu unvanlı kişinin fotoğraf çalışmalarında belli bir olgunluk ve yetkinliğe geldiğinin ve “iyi” fotoğraf üretebildiğinin belirtisi. Yoksa filanca falanca dan daha iyi fotoğrafçı olduğu anlamına gelmez.
TFSF olarak yakın zamanda devreye sokacağımız unvanlarda, derneklerin oluşturduğu bir federasyon olarak bu “yarışma” kısmında elde edilen başarıları en azda tutarak dernek ve fotoğraf çalışmalarına ağırlık veren bir alt yapı hazırladık. Umarım “unvan” konusunda yaşanan bir çok gelişmeleri gözeterek yaptığımız bu çalışma beğeni kazanır.
S.7: Günümüzde art arda bağımsız atölyeler açılmaya başladı. Derneklerin tamamlayamadığı ya da yetişemediği noktalardan doğan bu atölyelerin sayısının artması hakkında ne düşünüyorsunuz? Derneklerde de benzer atölyeler düzenlenebilir. Yeni akımlar, teknikler, çağdaş sokak fotoğrafçılığı, soyut ve soyutlama gibi çalışmalar/atölyeler konusunda derneklerde neler yapılabilir? Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Evet böyle atölyeler var ve baktığınızda bunların yürütücülerinin çoğunluğu da zamanında dernek yönetiminde veya eğitim biriminde görev almış dostlarımız var. Bu dostlar ya bu atölyeleri dernek ortamında düzenleme imkânı bulamadılar ya da bunu ekonomik bir gelir olarak düşünüyor olabilirler. Bence dernek yönetimleri bu yetkinlikteki kişileri iyi değerlendirmeli ve dernek faaliyetlerinin çeşitliliği ve etkinliği için fırsat olarak görmelidir. Bu derneklerimizin var olma ve gelişme serüvenini destekleyecektir. Yönetimlere çok iş düşmekte, açık fikirli olup bu imkanları kendi bünyesinde devam ettirmesi gerekir diye düşünmekteyim.
TEŞEKKÜRLER!
Aralık Mag., yeni blog röportaj serisi ‘Derneklere Sorduk’ ile Türkiye’de bir ilke imza atıyor. Bu yenilikçi seride, derneklerin faaliyetlerini ve karşılaştıkları zorlukları daha iyi anlamak amacıyla aklımıza takılan soruları derneklere yönelteceğiz. Fotoğraf sanatının gelişimine katkıda bulunmayı hedefleyen bu serimizde, hem derneklerin işleyişine ışık tutmayı hem de okuyucularımıza değerli bilgiler sunmayı amaçlıyoruz.
“Derneklere Sorduk” röportaj serisinin sorularını hazırlayan Bahar Saner‘e, röportajın redaksiyonu için Cemre Tosun ve İlker Şimşekcan‘a, yayıma hazırlayan Nazlı Yıldırım‘a teşekkür ederiz.