Havanın sıcaklığını vurgulayan tonlarda bir fotoğrafın tam ortasında, 14-15 yaşlarında kumların üstünde oturan erkek çocuğunun yüzüne bir şey yaklaştırdığını algılıyoruz. Ancak ilk bakışta bunun dürbün mü fotoğraf makinesi mi olduğundan emin olamıyoruz. Çocuğun solunda, içinde kimse yokmuş hissi uyandıran cankurtaran kulübesi, sağında ise hayli sığ bir denizde top oynayan akranlarını görüyoruz. Çocuğun makine ile neyi çektiğini ya da neye baktığını seçemiyoruz.
Sahnenin devamı olan 2. karede elindekinin fotoğraf makinesi olduğunu ve çocuğun kararlı bir şekilde çekmek istediği kareye odaklandığını görebiliyor ve fonda bulanık olmasına rağmen çocuğa yaklaşan kırmızı etekli bir kız olduğunu seçebiliyoruz.
Arkadaş olabilecekleri ihtimalini güçlendiren 3. karede; ucu bucağı olmayan denize karşı oturuyorlar. Sessizce sonsuzluğu mu izliyorlar yoksa sohbet mi ediyorlar? İki türlü de konuşma halinde oldukları kesin; kendi içlerinde ya da birbirleriyle…
Çocuğun sırtının bir kısmına vuran güneş ve kızın mayosunun rengi fotoğrafı ısıtıyor, birbirlerine teması ise o sıcaklık ve samimiyeti bize geçiriyor. Belki birbirlerine destek oldukları veya yakın sohbette oldukları bir anın içindeler. Önceki kareyle birlikte düşünüldüğünde; omuz temasının o an konuşulanın/konuşulmayanın getirdiği “yalnız değilsin” dokunuşu olabileceği düşünülebilir.
Peki ya gerçekler…
Bu filmi benim için özel kılan tarafı içsel olarak tercihlerimizi ve yönümüzü sorgulamaya iten vurucu bir cümle üzerinden kurgulanması; “Tercih yapmamak tüm ihtimalleri mümkün kılar”..
.
Film, Nemo isimli bir çocuğun anne babasının ayrılma aşamasına gelmesi sebebiyle tarafını seçmesi gerektiği üzerinden gelişiyor ve Nemo; namıdiğer “Bay Hiçkimse”nin alternatif birkaç geleceğini izliyoruz.
Bu 4 fotoğraf da alternatif geleceklerinden birinden alındı. Kırmızı mayolu kız (Anna), annesinin yeni eşinin kızı ve aynı evde yaşıyorlar. Ancak bu iki çocuk zamanla birbirlerine aşık oluyorlar. Bu sahnede de aşklarını birbirlerine itiraf etmeden önce gerçekleşiyor. Nemo ailesi dağılmış, mutsuz, arkadaş edinemeyen ve dışlanmaktan korkan bir çocuk.
Toplu halde gittikleri denizde tek başına oturmayı tercih ediyor. Ancak Anna gelip onu kabuğundan çıkarıyor. Denize dönük oturdukları karede aslında Anna Nemo’yu yüzmek için denize çağırıyor ancak Nemo yüzme bilmediğini söyleyip ve ekliyor “bunu kimseye söyleme”.
Tam bu konuşmadan sonra bir arkadaşları yanlarına gelip denize çağırıyor ancak Anna, Nemo yüzme bilmediği ve bunu ifşa etmek istemediği için bir bahane uydurup teklifi reddediyor ve Nemo’nun yanında kalıyor. Son karede gördüğümüz o temas gerçekleşiyor; “evet, yanındayım.”
Fotoğraf karesi olarak görmek de, filmdeki nahifliği hissetmek de tatlı bir his bırakıyor. Baktığımız, gördüğümüz, düşündüğümüz, hissettiğimiz, ön gördüğümüz ne varsa hepsinin yanılgı ve öznel yorumumuz olduğunu tekrar öğretiyor bu karşılaştırma. Nietzsche’nin de dediği gibi “her sözcük bir önyargıdır.”
Film ile ilgili daha fazla detay vermeden kesinlikle şans verilmesi gereken, hem derinliği olan hem rahat izlenen güzel bir film olduğunu belirtiyor ve öneriyorum.
Selin Işıksoy
1989 yılında İzmir’de doğdu, üniversite eğitimini Ege Üniversitesi’nde tamamladı. Amatör olarak fotoğrafçılığa ilgisi, 2015 senesinde Bergman Sineması ile tanışmasıyla başladı. Onu büyüleyen her film, fotoğraf çekmek için ilham kaynağı oldu. Şu an kendince yazdığı denemeleri, boudoir fotoğrafçılık üzerine çalışmaları ve sinemaya olan tutkusunu birleştirip, ürettikleriyle olduğu kişiyi yansıtmaya çalışmaktadır.