You are currently viewing Geçmişe Yolculuk: Artur Pastor

Geçmişe Yolculuk: Artur Pastor

Sürdürdüğüm sergi yazınları dizisi, Stanley Kubrick ve Paolo Di Paolo‘nun ardından belki de pek çoğumuzun aşina olmadığı bir coğrafyadan devam etmekte: Portekiz. Bu ülkede 1 senemi doldurur; kültürüne, diline ve renklerine karışır; gün geçtikçe daha fazlasını keşfederken Artur Pastor ile karşılaşmamak olmazdı. Ara Güler fotoğraf tarihimiz için ne ifade ediyorsa Pastor da Portekiz’in o vazgeçilmez ismi diyebiliriz geçtiğimiz yüzyılda. Hatta daha tutarlı fakat sürreal bir benzetme yapılacak olursa; Yaşar Kemal‘in fotoğrafçı kimliğine büründüğü bir gerçeklik düşleseydik Pastor‘un fotoğrafçılığı benzer bir yansıma yaratırdı diyebilirim. Sözü uzatmadan şu tozlanmış kitap ve negatiflerin üstüne üfleyelim birlikte…

Évora | 1942-1953

Alter-do-Chão’da 1 Mayıs 1922’de fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir Artur Pastor. 3 yaşındayken kendisine daha iyi bakabilecek çiftçi bir ailenin yanına verilir. Çiftçi bir ailenin yanında büyümesi onu hayatı boyunca yürekten seveceği Évora şehrinde ziraat alanında eğitim görmeye yöneltecektir. 

Güney Portekiz, Alentejo bölgesinin merkezi olan Évora, günümüzde de verimli olan topraklarıyla tarihi olduğu kadar barındırdığı renklerle de karakteristik bir şehirdir. İlerleyen yıllarda Pastor‘un eserlerinin ana temasını oluşturacak olan kırsal ve sıradan halkın yaşayışına derin bağlılığının temelleri belki de burada yatmaktadır. O dönemler Évora şehri halihazırda birçok tanınmış Portekizli sanatçıya ev sahipliği yapmaktadır. Eğitimini sürdürürken fotoğraf ile tanışması, pratiğini ise başlıca tarım arazilerinde ve sokaklarda sürdürmesi haliyle tesadüf değildir. Kendi oğlunun deyimiyle Pastor‘un stüdyosu “onun gittiği her yerdedir.” 

Henüz 23 yaşındayken “Motivos do Sul” adlı 300 parçadan oluşan ilk sergisine yine bu şehirde nefes verirken Lizbon’a taşınıncaya dek ürettikleri ise dönem gazeteleri, dergileri, posta kartları, pulları ve posterleri üzerinde yer almaya başlayacaktır. İlerleyen süreçte çeşitli değişimlere uğrayacak olan tekniği, sanatının ilk yıllarında resimsellik ve romantizm akımlarından bolca beslenmiştir. Dramatize edilmiş, odak dışı gökyüzü çekimleri ve gerçekdışı hissettiren tonlama tekniklerine sık sık yer vermiştir.

Kalple de ziyaret edilen bir Portekiz | 1933-1971

Portugal País de Contrastes: Kontrastın ülkesi Portekiz der bu başlık, aynı zamanda Pastor‘un başlıca Rolleiflex’iyle ülkenin dört bir yanında yakaladığı on binlerce 6×6 ve 35mm formatında fotoğrafından damıtılmış seçkiyi içeren seyahatnamenin ismidir. “Yalnızca gözlerle değil, kalple de ziyaret edilen bir Portekiz” şeklinde başlar ön söz. Fakat bu kontrastın nedeni sanılanın aksine Portekiz’in güneşli bir ülke oluşu değildir. 

Karanfil Devrimi‘ne dek Portekiz, neredeyse yarım asır otoriter-aşırı sağcı rejim Estado Novo‘nun denetimi altındadır. Rejim lideri Salazar, halkını dünyanın en uç noktalarına maddi çıkarları uğruna sürmüş ve deyim yerindeyse kendi insanına kök söktürmüştür bu süreçte. Halbuki, Pastor‘un fotoğraflarında savaş yoktur; o savaşa katılanların aileleri, dostları, aşıkları, geride bırakılmış bir halkın yaşayışı vardır. 

Sanatının ilerleyen yıllarında romantizmden gerçekçiliğe kayışı; eserlerinin daha net oluşu ve mesaj kaygısı taşıdığı gözlemlenir. O mesajın ana teması ise bahsettiğim atmosferin ışığında Portekiz ve işçi sınıfıdır. Lizbon’da 09/11/21 – 06/02/22 tarihleri arasında görme fırsatı bulduğum sergide zihnimde yer eden detaylardan biri, tüm bu çetin koşullar ve yoksulluğa rağmen eserlerdeki figürlerin yüzlerine nakşolmuş umuttu diyebilirim. Belki de yanılıyordum…

“Taking pictures serve a noble goal, it could reveal hidden truths while it records the disappearing past. Granted, the hidden truth often found in the past.”

– Susan Sontag

Fotoğraf çekmek soylu bir amaca hizmet eder, saklı gerçekleri ortaya çıkarırken kaybolan geçmişi kaydeder. Gizli gerçek ise sıklıkla geçmişte bulunur,” der bu sözünde Sontag

İsmi gitgide daha çok duyulmaya başlayan Pastor, zorunlu askerlik dönemi sonrasında Tarım Bakanlığı’nda fotoğraf arşivcisi olarak işe başlar. Böylesine bir unvan aslında kendisi bakanlığa başvurmadan önce mevcut değildir, bireysel çabaları sonucunda oluşmuştur. Böylelikle halkın gündelik yaşamını, alışkanlıklarını, geleneklerini ve mirasını daha yakından inceleme fırsatı bulur. Fakat bahsettiğim baskıcı rejim dolayısıyla yine de tam anlamıyla özgür değildir. 

Estado Novo rejimi halkının fakirlik içerisinde dünya medyasına sunulmasını istemez; sergide benim gözlerime umut olarak yansıyan aslında gururlu, güçlü ve sarsılmaz olarak gösterilmek istenen bir halkın duruşudur. Bu noktada fotoğraf tarihi araştırmacıları Pastor‘un stilinin neorealist estetik çerçevesinde şekillenmeye başladığını belirtir. Pastor daha da ileriye gidip bazı yaşamları ve meslek gruplarını yüceltecektir de, atölyem dediği Sesimbra adlı kasabanın balıkçıları buna bir örnek oluşturabilir.

Epilog

İzlenimlerimi Pastor‘un geçmişinin yalnızca belirli bölümleriyle birleştirdiğim bu kısa inceleme yazısı, hayatının ve eserlerinin ancak kısıtlı bir bölümüne ışık tutmakta. Daha etraflıca araştırıldığında okuyucular burada söz etme fırsatı bulamadığım sayısız detayla karşılaşabilir. Her şeye rağmen yanılmıyorsam, oluşturduğum bu derleme Artur Pastor‘a dair tek Türkçe kaynak niteliği taşımakta.

Bu satırlar, sergi yazınları üçlemememin de sonuncusu olmakta. Bakışımı tekrar kitaplara ve doğası gereği henüz öngöremediğim sürprizlere çevireceğim bu yılda siz değerli okuyucularımızı fotoğraf dünyasından daha nice isim ve izlenimlerle buluşturmak dileğiyle. Hoşça ve fotoğraf ile kalınız.

Dipnot: Lizbon Kent Arşivi’nin sağladığı aşağıya iliştirdiğim 1 saat uzunluğunda, İngilizce altyazı seçeneği olan belgesel ise Artur Pastor‘a dair daha etraflıca bilgi edinmek isteyenler için güzel bir kaynak.

Efe Ersoy

1993 Bursa doğumludur. 2011’de Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi ile başlayan öğrenim serüveni Lizbon, Portekiz’de devam etmektedir. Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunudur. 2017 yılından bu yana film fotoğrafçılığı ile yakından ilgilenmekte, kendini bir renk koleksiyoncusu olarak tanımlamaktadır. Fotoğrafçılık, yaşamında kendini arayışıyla paralel yönde gelişen; deneyim ve bilgiyle yoğruldukça da hayatına daha derinden nüfuz eden bir tutku halini almıştır. Başlıca portre, sokak, obje ve mimari fotoğrafçılık alanlarında üretmeye devam ederken nihai amacı zamana ve kendisine meydan okumak; dünyaya yönelttiği penceresinden görünen manzarayı arşivlemek ve paylaşmaktır.