ANADOLU KADININI TANIMAK, HAYAT İÇİN BİR İLHAM KAYNAĞIDIR.
Ayşe Teyze ile konuşmamız kendisinin Alin’e lavantadan taç yapmasıyla başlıyor. O sırada bu işlemi hiç durmadan sürekli yaptığını ve yüzünde hiç yorgunluk belirtisi olmadığını ve sık sık gülümsediğini fark ediyorum. Gülümseyişi o kadar içten, sıcak ve çocuksu geliyor ki; sanki ona Ayşe Teyze hadi kalk tahterevalliye binelim desem elindeki lavantayı bırakıp benimle çocuklar gibi saatlerce oynayacağını hissediyorum. O sırada Alin’in 8. ay fotoğraf çekimleri için lavanta bahçesine yönelsem de Ayşe Teyze’nin gülüşlerinin tesiri altında kaldığımı düşünüyorum. Yemek molası verdiğimiz esnada soluğu tekrar Ayşe Teyze’nin yanında alıyorum. Onu hiç yerinden kalkmadan lavanta tacı yapmaya devam ederken buluyorum ve soruyorum; “Ayşe Teyze neden bu kadar çok taç yapıyorsun ki?” Kızım diyor; “Özellikle Rus turistler bu taca bayılıyor. Hatta tur şirketleri gelmeden bizi arayıp şu kadar adet taç yapın diye sipariş veriyorlar. Ben de onlara yetiştirmeye çalışıyorum.” diyor. Peki, diyorum bu lavantanın esprisi ne? Neden bu kadar popüler oldu? “Kızım valla işin aslını sorarsan biz de hiç anlamadık. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar lavantanın hiçbir değeri yoktu. Hatta köylüler para etmiyor diye tarlalarındaki bütün lavantayı söküp yerine gül dikmişti. Ama sonra 3-5 kişilik bir grup geldi bizim köye (üniversiteden hoca ve öğrenci olduklarını düşünüyor), kendi aralarında konuşup bütün tarlaların fotoğraflarını çektiler. Onlar köyümüze gelip gittikten sonra buralara akın akın insan gelmeye başladı. Biz de söküp attığımız lavantaların hepsini yeniden ektik. Böyle böyle popüler olup çıktı. Şimdi insanlara lavanta yetiştiremiyoruz.” diyor. Bir yandan da bu duruma çok sevindiğini ekliyor. Köylü için geçim kaynağı oluşturduğunu çok şükür çalıştıklarını ve kimseye muhtaç olmadıklarını söylüyor. Ve buraları popüler eden her kimse onlara teşekkür ediyor.
Ayşe Teyze ile sohbet ederken torunları katılıyor aramıza. İlk torun kız olunca Ayşe Teyze sevinçle kendi adını verdiğini söylüyor. Diğerlerinin isimlerini soruyorum. En küçükleri de erkek olunca ona da eşi Muharrem Amca’nın adını verdiklerini söylüyor. Derken Muharrem Amca da soluğu yanımızda alıyor. Muharrem Amca’ya Ayşe Teyze ile nasıl tanıştıklarını soruyorum. “Ben bunu çocukluğundan beri bu tarlalarda çalışırken görürdüm, çok çalıştığı için aldım.” diyor. Bu hikayenin üzücü bir tarafı olduğunu o an fark ediyorum. Çünkü o köyün kültüründe erkekler evde oturur kadınlar hep çalışırmış. Hatta Muharrem Amca bunun çok normal olduğunu düşündüğü için “Niye?” diyor, “Sizin oralarda böyle değil mi?” Ben de öyle olmadığını mesela çocukluğumdan beri annemle babamın hep birlikte çalıştıklarını, babamın ev içi ve dışı bütün sorumlulukları annemle paylaştığını söylüyorum. Bu duruma çok şaşıran Muharrem Amca “Ne yapacaksın kızım, bizim buraların da adeti böyle.” diyor. Anlıyorum ki o yaşa kadar hayatı sadece o köyle ve köyün sınırlarıyla kalmış. Bu arada Ayşe Teyze2yi sürekli çalışırken görmemin de tesadüf olmadığını bu sohbet sonrasında anlamış oluyorum.
Benzer bir algıyla 2011 yılında Karadeniz gezim sırasında da karşılaştığımı hatırlıyorum. O coğrafyada da çay ve fındık toplamaya hep kadınlar giderken erkekler kahvede otururdu. Çocuk yaşımda bu durumu da nasıl garipsediğimi hatırlıyorum. Ama gelen yeni nesille bu sığ algının değişeceğine ve emeğin eşit görüleceğine inanıyorum.
Son olarak, lavanta Ayşe Teyze’nin sıcacık gülüşlerinde bir anlam kazanırken Muharrem Amca’nın sığ düşüncesinde boğuldu diyor, sizi Ayşe Teyze’nin sıcacık fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum.
Anadolu kadınına duyduğum övünçle, emeğin eşitliğine ve kutsallığına olan inancımla…
Isparta/Kuyucak Lavanta Köyü
–
Cansu ÖZBAKIR EKŞİ
İletişim: [email protected]
ig: @gezginanalog