You are currently viewing Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var: Ezgi Su Koca

Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var: Ezgi Su Koca

Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var bölümünün bu haftaki konuğu Ezgi Su Koca. 

Yoğun ve stresli bir seçim haftasını geride bıraktık. Hepimizin morali düşük. Ülkenin sorunları üzerine çok ciddi seçim kampanyaları bizleri -özellikle göçmenleri- ümitlendirirken aşırı sağcıların kazanmasıyla geleceğin umutsuzluğunda sığınacak -evler- aramaya başladık. Hararetli tartışmaların, sonu gelmeyen konuşmaların içinden beni sıyırıp uzaklaştıracak yeni fotoğrafların peşine düşmüşken Ezgi Su Koca‘nın “Çemberin Dışı” isimli fotoğrafında kalakaldım. Gökyüzünün hiç kesilmeyen ıslak bulutların soğuğunu kemiklerimden atan bu sıcacık sahil fotoğrafı geçmiş hatıralarımı da çağırdı. 

Edremit Sahili yürüyüşünde bir kadının çoraplarını çıkarmadan ayaklarını suya değdirme anıyla karşılaşmış ve örtüyle gizli yüzünün ifadesinde saklı mutluluğunu hissetmiştim. Birikmiş öğretilerin içinde engel olunamayan duyguları yaşama gayretinin saflığını görebilirsiniz “Çemberin Dışı“nda. 

Bu süreçte kütüphaneden keşfettiğim Robert Adams’in “İnsanlar Neden Fotoğraf Çeker?” deneme yazılarından oluşan kitabı tam da Ezgi Su Koca’nın fotoğrafları üzerine denk gelmesi, anlamlı bir hâle dönüştürdü. 

Robert Adams’ın yazdığı ilk cümlesi “Fotoğrafın/ız asla yeterli değildir.” (Your own photography is never enough.) Fotoğrafları yeterli kılan şeylerin, fotoğraflara bakan izleyicilerin an be an neler hatırlattığına bağlı olduğudur. Bu ciddi bir şey ya da eğlenceli, komik bir an da olabilir. Dönemin fotoğrafçı arkadaşlarını anlatırken onların çektiği fotoğraflarla bol bol övünen ve onları anlatmaktan gurur duyan bir anlatının şaşırtıcı hâl içinde fotoğrafın onları nasıl sarhoş ettiğini sorar kendisine. Hatta sözü Robert Adams’ın kendisine bırakalım. “Fotoğrafçılık neden diğer sanat dalları gibi bir çeşit sarhoşluktur? Ve aynı zamanda daha sessiz bir zevk, öyle ki zaman zaman fotoğrafçılar gözlerinde görmenin sevincinden dolayı yaşlar fark ederler. Bunun bir mucizeyi bildikleri için olduğunu düşünüyorum. Kazanmadıkları bir şey onlara verilmiştir ve beklenmedik hediyelerde olduğu gibi, bu sürpriz duygusal bir lütuf taşır.” Daha sonrasında “miracle” gördüklerini,  beklenmedik bir hediye, sürpriz ilgiler, duyguların yaşanması gibi anlık olayların heyecanıyla sarhoşluğunu sürdüren anları kaydetmeleri, onları nasıl da baş döndürücü bir çocuksu hâle bürüdüğünü görür. 

Arabayı durdurmak ve yürümeye başlamak her şeyin başlangıcı. William Stafford’un dediği gibi “Akıllı olmak iyidir ama şanslı olmak daha iyidir.”

Robert’in fotoğrafçıları neden sevdiğine dair bir diğer nedeni de kıskançlığın olmaması, “Benlik kıskançlık için kışkırtmıyorlar. Onların pahalı kameralardan daha çok fotoğrafa bakacak insanları ele geçirme istekleri var.” der ve “Meslektaşlarımda hayran olduğum şeylerin temeli: Farkındalıkları.” 

Bununla birlikte tesadüfi gelen ilk başarılara yenik düşerek devam edemeyen, yollarını ayıran fotoğrafçılardan da bahsederek onlara dair de eleştirilerini yapar. Burada Robert Adams’ın yazdığı bu yazıda, fotoğrafçı arkadaşlarını dönem içinde kendisine dert edinmesidir. Türkiye’de iyi bir fotoğraf çıktı diye sevinen bununla övünen bir başka fotoğrafçı var mı şimdilerde? Ya da dert olan bir şey olduğunda bunu dile getirecek kadar açık, dürüst kimse? Aynı alanla ilgili iki kişi aynı mekânda karşılaştıklarında yüzlerini çevirip sırtlarını dönen bir zemine dönüştü Türkiye’deki fotoğrafçılık. 

Oysa Ezgi Su Koca’ya ait gördüğünüz fotoğraf insanı nasıl da heyecanlandırıyor? Tamamen zıt öğelerin bir karede buluştuğu, sahil kültürüne ters düşen iki kadının çocuksu oturuşlarında bir sezgi, bir duygu, biraz da davetkâr sesi yok mu sizce? Güneşin yakıcı sıcağının altında kızgın kumları dahi unutturan o güzelim utangaç, örtünün berisinden gelen oynaşan sesleri işitmiyor musunuz?

Ezgi Su Koca’yı biraz daha yakından tanımanızı isterim. Kendi sözleriyle, “1990’da İzmir’de doğdum, burada yaşıyorum. İşletme mezunuyum. Filmlere ve hikayelere olan ilgim beni amatör olarak fotoğrafla ilgilenmeye yöneltti diyebilirim. Birçok fotoğrafçı gibi bir flanöz olduğumu söyleyebilirim.Kameram elimde, müzik dinlerken şehrin sokaklarında kaybolmak, gündelik hayatın ruhunun peşine düşmek bana keyif veriyor.”

Ezgi Su Koca’’nın portfolyo odasını ziyaret etmek isterseniz açık adresini de ekliyorum. 

Bu haftanın öneri kitabı:

Fotoğrafta Beliren Öteki Bir Tutkunun Öyküsü, Seçkin Tercan 

Nazlı Yıldırım

Ankara doğumlu olan Nazlı Yıldırım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudu. İlk olarak öğretmenlik yaptıktan sonra yayıncılık sektörüne editör olarak geçti. Makaleleri, Yunanistan, Belçika ve Türkiye’deki çeşitli dergilerde, gazetelerde ve çevrimiçi platformlarda yayımlandı. Fotoğrafçılık kariyerinde, ilk fotoğraf fanzini “Hayret”i yayımladı. 2019’da eserleri “1+1 Birlikte Güçlüyüz!” sergisinde yer aldı. İkinci fotoğraf fanzini 2021’de Fail Books işbirliğiyle yayımlandı. Nazlı Yıldırım’ın ilk fotoğraf kitabı “Seninle Başım Dertte” 2023’te Onagöre Yayınları tarafından yayımlandı. İlk romanı “Deli Bir Düştü Rosa!” Anima Yayınları etiketiyle okuyucusuyla buluştu. Sanatında kişisel deneyimlerinden yola çıkarak aidiyet ve ayrımcılık temalarını keşfetmektedir. Eserlerinde, sınıf, kültür, cinsiyet, cinsel kimlik ve aile dinamiklerinin toplumlar üzerindeki etkilerini belgeliyor. Özellikle cinsiyet, kültürel kimlik, ayrımcılık ve LGBTI+ topluluklarının deneyimlerine odaklanmaktadır. Şu an İrlanda’da sanatsal çalışmalarına devam etmektedir.

Bir yanıt yazın