Koleksiyoner Dr. R. Sadri Sayıoğulları- Dönem Fotoğrafları
Tarih 20 Ocak 2025’i gösteriyor. Sıcak bir İstanbul ikindisi.
Değerli bir koleksiyoner olan Dr. R. Sadri Sayıoğulları ile beraberiz. 20 bin parçalık fotoğraf arşivinden ‘Atatürk’ün Gençleri’ koleksiyonunu inceliyoruz. Bu koleksiyonu görme şansına sahip olan ilk gözlerden olmak benim gibi bir belgeselci için inanılmaz derinlikte anlamlar taşıyor.
Sadri Hoca dönemin insanlarının ne kadar mutlu ve özgüvenli olduğuna değinirken, aklımdan Oscar Wilde’ın şu sözleri geçiyor…
“Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.”
H.B : Bu Koleksiyonu Toplamaya Nasıl Başladınız Hocam?
R.S.S: Çöpten 🙂 (Gülümsüyoruz.)
Bu koleksiyon, uzun zamandır çalıştığım “İnançlar, Deyişler ve Hayatlarda TÜRK SANATININ PSİKO-ESTETİK ZEMİNİ” adlı çalışmam esnasında filizlendi. Binlerce yıllık geleneğimizin en genç filizi olan Cumhuriyet dönemi başlangıcında yaşanan aydınlanma sürecini ve sonuçlarını farklı bir bakışla ele alarak bu portre fotoğraflar üzerinden belgeleyerek değerlendirmek istedim. Sanat anlayışımızın, sanat felsefemizin gen kodlarından biri de Cumhuriyet döneminde saklı olmalıdır diye düşündüm ve böylece toplamaya başladım bu portreleri.
Sorunuza gülerek verdiğim ilk esprili cevaba birlikte güldük ama hakikaten çoğunu çöpten topladım desem yeridir. Çöp diyoruz fakat görmeyene göre çöp elbette!… Aslında birer hazine kaynakları olan, yaygın deyişle “Bit Pazarı” denilen antika eşya pazarlarından; Bomonti’den, Kadıköy’den, Ankara’dan, Bursa’dan, Yalova’dan, başladım toplamaya…
“Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı.” derler fakat bu sözün pek de isabetli olmadığına inanıyorum. Oralarda eski zaman üretimlerine meraklı, tutkulu insanların yarattığı büyük bir çekim alanı var ve emin olun dolaşırken adım başına bir kültür arkeoloğuna rastlayabilirsiniz. Buraları, buraların ruhunu mutlaka tanımak gerekiyor. Tanımak, yaşamak, faydalanmak ve faydalandırmak…
Bu pazarların yanı sıra müzayede firmalarından, internet sitelerinden, esnaf mezatlarından, sahaflardan ala ala toplamaya başladım. Yaklaşık 13 yıl önceye rastlayan sürecin başlarında pek kıymet verilmiyordu dönem portre fotoğraflarına.
Tam bir mirasyedi umarsızlığıyla…
Peki kimlerin portrelerine değer vermiyorduk? 82 imparatorun, 36 padişahın hüküm sürdüğü, dünya tarihinin en kadim, en renkli kültürlerinin bir arada bulunduğu, “Bir sengine Acem mülkü feda” coğrafyanın insanları portrelerine!… Yaşadıkları elemlere, kederlere, facialara, işgallere, çaresizliklere bedeller ödeyerek aydınlığa koşanların portrelerine.
Atatürk’ün gençlerinin, Genç Cumhuriyet’in portrelerine…
H.B : İnsanların o dönemlerde yokluk olmasına rağmen bu kadar özenli giyinmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
R.S.S: Cumhuriyetçi Osmanlılar bu kişiler. Eğer başlık vermek gerekirse: OSMANLI’NIN SON BEBEKLERİ / CUMHURİYET’İN İLK GENÇLERİ bu insanlar.
CUMHURİYET’İN AYDINLIK YÜZLERİ
Doğduklarında elde avuçta hiçbir şey yok…
Empati bile yapamayız bugün! …
Hakikaten hiçbir şeyleri yoktu fakat fotoğraflarda gördüğünüz gibi her biri başlı başına adeta birer sanat eseri gibi ve muhteşem bir yaşam sevinci var yüzlerinde! Bakar mısınız fotoğraflara! Müthiş! “1920’lerde, 30’larda ne kadar da aydınlık kahramanlarsınız be arkadaş!” dedirtiyor bize.
Bakın tuvaletsiz musluksuz, lambasız evlerde doğdu bu insanlar. Su kuyuları, idare lambaları, odun sobaları. Varsa binekleri yollar toz-toprak çamur deryası, medeni imkanları sıfır…
Modern çağda bugün sahip olduğumuz, kullandığımız en basit şeyler, onlar için hayal bile değildi!
Yoksuzluk içerisinde doğdular, büyüdüler fakat kalplerinde sonsuz bir umut, gözlerinde şimşek gibi ışıltı var. Cumhuriyet’in ışıltısı… Öyle ki gözlerindeki aydınlık hala bizleri aydınlatarak ışımaya devam ediyor, bunca zaman yaşadıkları her karanlığa rağmen…
Unutmamalıyız ki o dönem dünyada mazlum milletlerin, sömürge müstemleke insanların yegane kurtuluş umudu Kuvay-ı Milliye meşalesinin nuru, İzmir’in dağlarında çiçekler açtıranlardır bu insanlar.
Bu anlamıyla Cumhuriyet’in olduğu kadar insanlığın da aydınlık yüzleridir.
H.B : Çok özel… Bugüne kadar yeni ve eski nesil birçok fotoğrafçının sayısız portre çekimini gördüm fakat; bu kadar özel ve güzel çekimler görmedim Sadri Hocam!
R.S.S: İki yönden bakarsak, hem fotoğraf çektirenlerin yaşam sevinçleri ve enerjileriyle Cumhuriyet ufkuna, umdelerine bağlılıklarını görebiliyoruz, hem de fotoğrafı çeken sanatçıların meslek yetkinliklerini, sanat aşklarını, heyecanlarını.
Ama mektepli, ama alaylı fotoğraf editörlerin hemen hepsinin temel sanat eğitimi formasyonuna sahip olduğunu görüyoruz. Zaten dönemin fotoğrafçılığında kullanılan teknik olarak elle rötuş ile düzenleme yapabilmek için bir ressam gözü ve çizim yetkinliğine sahip olmanız gerekiyor. Buna ek olarak ışık – gölge, kadrajda boşluk – doluluk ayarlamaları da sanatçı ruhu gerektiren konulardır.
Biliyorsunuz, bu dönemin fotoğraf editörleri konusu da farklı bir inceleme konusudur. Koleksiyonun bir faydası da bu husus üzerine olacaktır.
Haa! Bu portrelerin farklı bir özelliği daha var. Çift tâbiiyetliler onlar…
En az on nesil, Balkanlar’dan Yemen’e cepheden cepheye tarihin en acımasız savaşlarını yaşamış insanların, bin bir meşakkate maruz kala kala çaresizlikten çağları kaçırmış yorgun insanların çocukları olarak “Hasta Adam”ın zavallı bebekleri.
“Bilâ-tefrîk-i ırk u cins u mezhep: Tebaa-i Şâhâne” olarak tanımlanan; fakir, eğitimsiz, yoksuzluk sonunda bir de işgale uğramış Osmanlı’nın bebekleriydiler…
Sonra ne oldu?
“Mavi Gözlü Dev”in ardında, “Çılgın Türkler”in mücadelesiyle kazanılan zafer ile Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve onlar artık bir Cumhuriyet’in vatandaşları oldular. Tebaalıktan vatandaşlığa iki kimliğe de sahip olmuş, tabiri caizse çift tâbiiyetli çifte vatandaş gençler. Uzattım ama bu noktada çok sevdiğim bir tanımı hatırlamak istiyorum:
“Son iki yüzyıllık geri kalmışlığımıza, itilip kakılmışlığımıza, yenilmişliklerimize karşı çare olarak tam yüz sene kafa patlatarak bulabildiğimiz merhemin adıdır Türkiye Cumhuriyeti”
Devletin varlığı ve sürekliliğini, milletin istiklalini sağlayan kurucu bir lider düşünün ki sorunuza belki de bu cevapla başlamam gerekirdi, inanılmaz büyüklükte bir rol model: Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Dünya moda devlerine parmak ısırtacak bir zarafetle halka her anlamda örnek önder yoldaş oldu… Örnek olmaya devam ediyor, önder olmaya devam ettiği gibi…
H.B.: Sanat felsefesi ve estetik denildiğinde estetik kavramının geçmişte ve günümüzdeki bileşkesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
R.S.S.: Felsefi disiplinleri basamaklar halinde düşünürsek, filozofların bu çerçevede en üst basamağa sanat felsefesini ve estetiği koyduklarını görürüz. Hayatlarının son dönemlerinde varoluş felsefesini ve diğer bütün disiplinleri içselleştirip özümsedikten sonra estetik bahsine girmelerinin bir nedeni de konunun zorluğudur. Demir leblebidir, zordur estetik bahsi.
Bu arada belirtmeliyim ki ülkemizde bu sahada dipsiz boşluklar var!
Mesela yanlış olarak adlandırılan “İslam Estetiği” kavramı! İslam Sanatı – Felsefesi ve Estetiğine baktığınız zaman bu konularda yayınlanan kitapların çoğunun içeriğinin boş, temellendirilmemiş ve etraflıca düşünülmeden yazılmış olduklarını görürsünüz!
Tamamen batılı düşünürlerden aşırmalarla, kaynak göstermeden, isim belirtmeden farklı kültürden bir eserden parçalar devşirerek kendinin imiş gibi gösterme illeti bir kenara kendi dairelerine dair en ufak bir tecrübesi, bilgisi; bir saptaması, önermesi olmayan salt kâğıt ziyanlıklarına şahit oluyoruz. Uzattım yine ama sıradanlıkla Baumgarten’le başlayıp Kant’la bitirilen, baştan ayağa hamaset cümleleri ile İslam Estetiği mi yazılır!…
Bal gibi mesela, zeytin gibi düşünülmesi gereken bir konudur bu. İslâm Zeytini var mı? Yok. İslam balı, İslam buğdayı var mı? Bunlarda bu tamlama olamayacağı gibi Estetik bahsine de eklemlenemez. Neyse, yanlış adlandırmak bile başlı başına büyük bir ayıbımızdır diyelim, geçelim vesselam!
H.B.: Sizi en çok etkiyen fotoğraf hangisi?
R.S.S.: Bu öğretmen… Gāzi Köşkünde muallime portresi…
Ne etkiliyor beni? Kız Muallim mektebinden mezun ki Dârûlmuallimât deniyor o zamanlar. Üstünde başında lükse masrafa dair herhangi bir emare yok. Belli ki saçını da annesi, ablası veya her kimse o yapmış, hatta kendisi de yapmış olabilir. Beş yıldızlı kuaför salonu nerdeee 😊
Kim bilir kaçıncı defa giydiği mütevazi elbisesini, sanki bayramın ilk günüymüş gibi hevesle ütülemiş.
Lükse dair hiçbir şey yok; fakat bakışındaki kararlılık, hayata bağlılık, kendisine verdiği değer ile insanlığa saygı, azim, umut… Ne ararsanız var burada!
Doğanın zor şartları altında yaşadılar. Yağmur, çamur, kar, sel, fırtınada teneke sobalı bir evde yaşamıyorsak soğuğun ayazın ne demek olduğunu anlayamayız… Karla mücadele ekiplerinin, uydu görüntüleri eşliğinde teknolojik araçlarıyla yolları açması bize gayet normal de onlar için sürreel hayal bile değildi…
Kaldırım yoktu, asfalt yollar yoktu, yol yoktu yol…
Odun kırdılar, kuyudan su çektiler, kömürlü ütüleri varsa zenginlerdi.
Bizim bugün kullandığımız ne varsa onlarda yoktu!…
İnançları, azimleri, umutları dışında! hiçbir şeyleri yoktu… (Burada bugün bizde artık yok diyesim gelen hasletler bunlar)
İşte etkileyen şey de burada: Bu kadar yokluk içerisindeyken bu kadar aydınlık olmaları…
BİR NESLE SAYGI ve HÜRMETLE
Çok basit bir kıyafet; fakat objektife bakış, gözlerin parlayışı. Laubalilik sıfır. Hayata ciddi bakıyor. Ve umutlu…
Bu portrelerin her biri benim için aynı önemde…
“Cumhuriyet’in ilk gençleri üzerinden görsel gen bankasını veri tabanı oluşturmalıyım; toplamalı, tasniflemeli, belgelemeli, anlamalı ve anlamlandırmalıyım” hedefimi bu aydınlık insanlar belirledi aslında.
Genç Cumhuriyet’in fikri hür, vicdanı hür aydınlık vatandaşları. Karanlıkla mücadele ile yaşadılar. Eğitime, liyakate, çağın değerlerine, insanlığa önem verdiler. Hani Atatürk’ümüzün kurgan olan Anıtkabir’deki kabrine 105 yerden getirilen vatan toprakları gibi onun ışığında pervane olmuş insanların ulaşabildiğim her bir portresini böyle bir duyguyla toplayıp Atatürk’ün maneviyatı etrafına dizmek… Bu açıdan da her birinin çok değerli olduğunu düşünüyorum.
GÖZ İZİ DEĞMEMİŞ FOTOĞRAFLAR
H.B.: Bu kıymetli koleksiyonu bu röportaj olana kadar gün yüzüne çıkartmama sebebiniz nedir?
Eski bir koleksiyoner abimden duymuştum. Göz izi değmemiş demişti… Bu fotoğraflara henüz pek göz değmedi 😊Birkaç sebebi var elbet ama en önemlisi temanın tasnif aşaması yeni yeni bitti gibi…
Söz konusu dönemde Türkiye Cumhuriyeti nüfusu 13 milyon kişi kadar. 11 milyonu köyde yaşıyor. 337 doktor var, 60 kadar eczacı. Diş Hekimi yok gibi. Ebe bile çok az, yanılmıyorsam 130 – 140 ebe var. Ortalama ömür 40 yıl… Elektrik üç şehirde var o da yaygın değil. Otomobil sayısı 1500’den az. Harf İnkılabı yapılmadan sadece bir sene evvel 1927’de memleketin ilk nüfus sayımı yapılmıştır. Bu nüfus sayımında Türkiye’deki yetişkin nüfusun (7 yaş ve üzeri) % 10,5’nin okuma yazma bildiği tespit edilmiştir. Erkeklerin % 17,4’ü ve kadınlar ise % 4,6’sı okuma yazma bilmektedir. Bunların neredeyse tamamı da yabancı misyoner okullarında okuyanlar… Kadının, erkeğin pek insan yerine konulmadığı bir dönemin çocukları olan insanlar bu sebeple Cumhuriyet’in Aydınlık Yüzleri olmuştur. Günümüzde dahi çocuk sayısına kızları katmayan bir anlayış varken… 1980 başlarına kadar fotoğrafın haram olduğuna inanan, fotoğraf çektirmenin günah olduğunu düşünen nüfus az değildi. Fakat bu koleksiyona baktığınızda erken cumhuriyet dönemi din adamı portreleri bile var. Ve bu insanlar aileleriyle birlikte fotoğraf çektirmişler.
Velhasıl şu andaki hacmiyle dönem yaş gruplarına göre nüfusun yüzde 1’i oranda fotoğrafı birikti koleksiyonda. Bunları bulmak, edinmek, bir araya getirmek maddi manevi meşakkatli iş. Bir tane portreye rastlarım ümidiyle koca gün çarşıyı pazarı dolaşmakla o bulduğunuz bir fotoğrafın maliyeti işte o bir günün maliyeti kadar oluyor. Hem maliyet açısından hem fikir hırsızlığına maruz kalmamak açısından ki bilgi sahtekarlığı ve hırsızlığı olarak intihal cenneti bir ülke olduğumuz gerçeğinden hareketle bu koleksiyon bu aşamaya gelinceye kadar pek paylaşmadım, dillendirmedim.
Bu anlamda bu koleksiyon bütününü gözleriyle gören üçüncü veya dördüncü kişisiniz.
Bu arşivde ne ararsanız var. Bu koleksiyona diğer 20 bin portre fotoğrafı da dahildir elbette. Elinizde tuttuğunuz klasördekiler sadece örnek… 20 farklı anadili olan hem etnik hem dini inanç çeşitliliğiyle olan bir toplumun fotoğrafları… Bütün renkleri ile kimisi iç içe kaynaşmış, kimisi daha görünür kimisi daha parlak kimisi diğerini parlatmış farklılıklarla ortaya çıkmış çok renkli, ahenkli bir halı gibiyiz…
H.B.: Bu koleksiyon belki de fotoğraf tarihinde yepyeni başlıklar oluşturacak zenginlikte. Bilimden tutun sanatın en ince ayrıntısına kadar ince ince işlenmiş bir motif, herkesin görmesi gereken canlı bir yol gibi…
GÖRSEL GEN BANKASI
Bu sanat eseri halının ilmek ilmek analizi birçok bilim ve sanat dalına kaynak olacak bilgilere ulaştıracaktır bizleri. Belgesiz bilgi olmuyor malum. Hep laf hep laf ile içerisine düştüğümüz “Şifâhilik illetimize” ömür boyu hayıflanan Süheyl Ünver Hoca gibi aydınlardan silsile yoluyla intikal eden büyük emekler sayesinde belgelendirme heyecanı, tarihimizi de doğru okumamıza yardımcı olacağı ümidi ile çalıştım, çalışıyorum.
Son zamanlarda Erken Cumhuriyet Dönemi fotoğrafları koleksiyonu yapan gençleri de araştırmacıları da burada muhabbetle zikretmeyi önemli buluyorum. Tıpkı benim gibi onlarda heyecan ve özveriyle maziden enstantane peşindeler… Kitap hazırlıyorlar, makale yazıyorlar, müze oluşturmaya, olanları zenginleştirmeye gayret ediyorlar, yaşadıkları kentin belleğini çoğaltmaya adamış olanlar, sosyal medyada paylaşımlarıyla farkındalık yaratan nice kahramanlar var ve onların bireysel çabalarını hayranlıkla takip ediyorum. Ayrıca gerek kamu gerek özel kurumlarca cesaretlendirilmeleri, desteklenmeleri gereğini de buraya not düşmek isterim.
Bu röportajı gerçekleştirip duygularımı ifadeye vesile olduğunuz için de size ve Aralık Mag ailesine çok müteşekkirim, çok teşekkürler ediyorum. Üstadımın öğrettiklerine sonsuz şükranım ve bu duygularla birlikte; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup aydınlık idealler işaret eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının, onları takip eden aydınların emeklerine sonsuz minnetlerimle ifade ediyorum ki
“Bugün bizim başımız göğe erse, onların eteklerine ulaşmaz vesselam…”
***
Farklı İllerden 380 küsür Editör!
Fotoğraflara baktığımda her birinin ayrı bir önemi olduğunu görüyorum. Her bir fotoğraf sanatçısının kendisine has tarzı ve üslubu var. Bu koleksiyon sayesinde fark ettiğimiz ithaf yazıları bir ‘İthaf Edebiyatı’nı gösterirken, bu durum aynı zamanda bize dönemin eğitime, yazıya ve üsluba ne kadar önem verildiğini anlatıyor.
Fotoğraf sanatçıları (editörleri) ressam eğitimi almış insanlar olmak zorundalar; çünkü rötuş yapmak için bu bir mecburiyet. Fotoğraf fonlarında dönemin resim sanatını da ilgilendiren resim temaları var. Renklendirmeler büyüleyici.
Fotoğraflar moda tarihini de doğrudan ilgilendiriyor. Dönemin insanlarının saç modelleri, başlarına taktıkları aksesuarlar, gömlekleri, yakaları, papyonlar, kravatlar, kullanılan çantalar, bijuteri ve ayakkabılar… Bunların hepsi fotoğrafın moda tarihine doğrudan ışık tutuyor.
***
Osmanlı döneminden itibaren çok meşhur, ismi efsane olanlarla beraber adı sanı pek duyulmamış, çektiği fotoğraf pek görülmemiş olanlarla toplam 380’dan fazla editör bulunuyor bu koleksiyonda. İsimlerini belirtmeden, mühürü olmayan amatörleri, seyyarları, alaminüt şipşakçıları da ekleyebilirsek bu fotoğraf sanatçısı sayısının 400’ü geçeceği muhakkaktır. Bu yönüyle “Türkiye Fotoğrafçılık Tarihi” yazımı açısından büyük bir hazinedir. İl ve ilçeler olarak 70 kadar da yer adını görmekteyiz stüdyo listesinde.
Seyahat, eğitim, görev, iş bulma, evlilik, kaçış, sürgün gibi nedenlerle batılı kentlerde veya bugün başka ülkelerin sınırları içinde kalan Türk şehirlerinde doğanların da yabancı stüdyo çekimli fotoğrafları var koleksiyonda. Böyle yurtdışında fotoğraf çektirenler sayesinde elimizde bulunan yurtdışı editör sayıları ve kentler dahil değil elbet bu listeye.
(Adana, Adapazarı, Afyon, Akhisar, Aksaray, Amasya, Antakya, Antalya, Ankara, Aydın, Balıkesir, Bandırma, Bilecik, Bitlis, Boyabat, Burdur, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Edremit, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Fethiye, Gaziantep, Giresun, Gönen, Isparta, İstanbul, İskenderun, İzmir, İzmit, Kastamonu, Kars, Kayseri, Kırklareli, Konya, Kütahya, Lefkoşa, Manisa, Mersin, Mudanya, Muğla, Nevşehir, Niğde, Ordu, Ödemiş, Rize, Samsun, Sinop, Sivas, Tekirdağ, Tire, Trabzon, Uşak, Ünye, Van, Yozgat, Zonguldak)
İlk profesyonel Müslüman Türk kadın fotoğrafçı Naciye (Suman)’ın Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi de var Éclair – Photo Electrique Pera Vis a vis Agha Djami de var Seyyarlar Kralı P. Topaloğlu – Pangaltı da… Efsane editörler var, büyük sanatçılar, büyük ustalar, parlak stüdyolar.
Fotoğrafhane-i Abdullah Biraderler, Grand Rue de Pera, Constantinople
Cumhuriyet Fotoğrafhanesi, Beyoğlu Taksim, No 42 / Photo Republique Grand Rue de Pera Taxim, 42
Çulluzade Biraderler – Şark Fotoğrafhanesi Çulluzade Biraderler Karşıyaka
Ferit İbrâhim, İstanbul
Jean Weinberg, Français, Constantinople, 150 Grand Rue de Pera
Haig İzmirlian – Foto Venüs Kadı Keuy
Hamza Rüstem İZMİR
Jules Kanzler – Jul Kansler San’atkar ve Ressam, İstanbul
- OKO PÉRA 236
Mastorakis Freres, Constantinople
Moda Fotoğrafhanesi
Nikolaki Andriomenos ve Mahdumu, Beyazıt İstanbul
Photo Phébus, İstanbul
Resna Stamboul – İstanbul Resne Fotoğrafhanesi
- Süreyya İstanbul
Foto Sabah Beyoğlu
Sebah et Joaillier Photographes, Pera Constantinople
Terakkî Fotoğrafhânesi, Samsun
Tûran Fotoğrafhaneleri, Divanyolu
Th. Servanis Kadıköy
Bu arada dönemin bu muteber meşhur stüdyolarında fotoğraf çektirtmenin de oldukça maliyetli olduğunu unutmamalıyız. Bugün olduğu gibi kullanılan her malzeme her alet ithal ve çekim – tab aşamaları bugünden daha maliyetli. Teknik çok ama çok zor, bugün parmak dokunuşumuzla çektiğimiz gibi değil 😊
***
Osmanlı Türkçesi, Fransızca, Ermenice, Rumca, 1928 Harf İnkılabı’ndan sonra günümüz Türkçesi ile hazırlanmış tasarımlarıyla, gofre dediğimiz kabartma soğuk damgalar, mühürler, vinyetler, matbu isim yazılı özel kartlar üzerinden belgeleniyor elbette bu editör isimleri ve yer adları. Ayrıca yer adları üzerinden, henüz herhangi ilimiz için hacimli hazırlanamamış “Kent Tarihi” yazımları için de kaynak belgeler olarak ayrı bir önemi var elbette.
Öte yandan Türkçe, Ermenice, Rumca, Fransızca, İbrânîce lisanlarında yazılan ithaflarda gördüğümüz üslûp, şahıs isimleri, hitap biçimleri, tanımlar ve nihayet imzalar ile de çok zengin bir bellek hazinesi olarak dönemin sosyolojisine ışık tutacak “İthaf Edebiyatı” örnekleri de ayrı önemdedir.
VELHÂSIL OKUNMAMIŞ FOTOĞRAFLAR
Sosyolojik okumalarda belirli merhaleler kaydedildi ancak görünen o ki sıra bu dönem fotoğraflarına gelmedi henüz. Görüyorsunuz hepsi ayrı neşede. Sosyoloji çalışanların okumalarına bir görsel şölen. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve oradan günümüze toplumsal değişmenin belgeleri olarak karşımızdalar ve okunmayı bekliyorlar…
***
Yaşam hepimize verilmiş bir lütufsa eğer; sanatın da insan ruhunu beslediği gerçeğini düşününce bu olgunun belli bir sınıfa ait olduğu söylenemez. Sanat, felsefe, sosyoloji, antropoloji… Bu parçaların hepsi bir bütündür. Binlerce yıl boyunca sanata dair ustasız yönetmenlerden, ustasız sanatçılardan; özetle kendi yollarını el yordamıyla bulan kuşaklardan bahsediyoruz. Onları görüyoruz ve yaşıyoruz, çünkü sanat var olduğu surece evrenseldir. Fotoğraf ise; sanatın bütün dallarını dünyaya belgeleme aracı olarak kullanılan belki de en nadide oluşumdur.
Bugün Sadri hocamızın elinde bulunan ve tarihimize ışık tutan çok kıymetli bir koleksiyonu inceledim. Bu koleksiyonda; ışığın kullanımı, doğru açı, fotoğrafın edebiyatla uyumu, grafik sanatı, dönem grafiği, fotoğraf mühürleri, resim sanatı; resmin fotoğrafla bağlantısı ve uyumu başlı başına birer fotoğraf tarihi konusuydu.
Fotoğraflara baktığımda her birinin ayrı bir önemi olduğunu görüyorum. Her bir fotoğraf sanatçısının kendisine has tarzı ve üslubunu var. Bu koleksiyon sayesinde fark ettiğimiz ithaf yazıları bir ‘ithaf edebiyatının’ gösterirken, bu durum aynı zamanda bize dönemin eğitime, yazıya ve üsluba ne kadar önem verildiğini anlatıyor.
Fotoğraf sanatçıları (editörleri) ressam eğitimi almış insanlar olmak zorundalar; çünkü rötuş yapmak için bu bir mecburiyet. Fotoğraf fonlarında dönemin resim sanatını da ilgilendiren resim temaları var. Renklendirmeler büyüleyici.
Fotoğraflar moda tarihini de doğrudan ilgilendiriyor. Dönemin insanlarının saç modelleri, başlarına taktıkları aksesuarlar, gömlekleri, yakaları, papyonlar, kravatlar, kullanılan çantalar, bijuteri ve ayakkabılar… Bunların hepsi fotoğrafın moda tarihine doğrudan ışık tutuyor.
Camdan tekrar dışarıya bakıyor ve gülümsüyorum.
100 Yaşındaki Bir Fotoğraf Ne Anlatır?
Çok şey anlatır…