Edwin Herbert Land, Yahudi bir ailede, Matie ve Rus hurda metal satıcısı Harry Land’ın oğlu olarak, 7 Mayıs 1909’da Bridgeport, Connecticut, ABD’de dünyaya geldi. Büyüme çağında oldukça meraklı bir çocuk olan Land, evde bulunan saatleri ve gramofonları parçalara ayırıp, inceleyip tekrar birleştirmeyi severdi. Bir gün fonografı parçalara ayırırken babası tarafından azarlanmıştır. Bu olayın, giriş cümlesi olarak seçtiğim şu sözü söylemesine vesile olduğuna inanıyorum:
“Hiçbir şey veya hiç kimse beni bir deneyi yapmaktan alıkoyamaz.”
Land, Norwich Free Academy’ye gitti ve 1927’de mezun oldu. Fizik üzerine bir yıl Harvard Üniversitesi’nde (daha doğrusu optik fizik) eğitim aldıktan sonra New York’a taşındı. Burada, Polaroid adını verdiği, ışığı polarize edebilen ucuz filtreler icat etti. Columbia Üniversitesi’ne geceleri gizlice girip laboratuvarı kullanması ise onun kısıtlı ekipman ve çalışmalar yapacak yer bulamamasından kaynaklanıyordu.
Polarize edici bir maddenin büyük bir kristalini büyütmek yerine, birbiriyle mükemmel hizalanmış milyonlarca mikro boyutta polarize edici kristallerden oluşan bir film üretebileceğini fark etmesi, günümüzde kullanılan instant fotoğraf filmlerinin temelini atmıştır.
1932’de, polarize edici teknolojisini ticarileştirmek için Harvard fizik profesörü George Wheelwright III ile birlikte Land-Wheelwright Laboratuvarları’nı kurdu. Wheelwright, maddi imkânlara sahip bir aileden geliyordu ve şirketi finanse etmeyi kabul etti. Güneş gözlükleri ve fotoğraf filtreleri için polarize edici filtreler geliştirmede birkaç erken başarıdan sonra, Land daha fazla genişleme için bir grup Wall Street yatırımcısından fon sağladı. Şirketin adı, 1937’de Polaroid Corporation olarak değiştirildi.
Üç yaşındaki en büyük kızı Jennifer ile New Mexico, Santa Fe’ye yaptığı bir tatilde, kızının bir fotoğrafını çekti. Kızı, babasına az önce çektiği fotoğrafı neden hemen göremediğini sorduğunda, bir saat içinde anında film kamerası fikri aklına geldi. O sırada Santa Fe’yi ziyaret eden patent avukatı Donald Brown’a bu fikri anlattı ve Brown bu fikri hemen kabul etti. Bu seyahatten sonra, fikrin geliştirilmesi için araştırmalara başlandı.
Üç yıl gibi kısa bir süre sonra, 21 Şubat 1947’de Land, Optical Society of America’ya bir anlık kamera ve ilgili filmi gösterdi. Land Camera olarak adlandırılan bu kamera, iki yıldan kısa bir süre sonra ticari satışa sunuldu. Polaroid başlangıçta bu ilk kameradan sadece altmış adet üretti. 1948 Noel tatili öncesinde, Boston’daki Jordan Marsh mağazasında elli yedi adet satışa sunuldu. Ancak, Polaroid pazarlamacıları kameranın ve filmin müşteri talebine göre yeterince uzun süre stokta kalacağını yanlış bir şekilde tahmin etti. Gösterimin ilk gününde, elli yedi kameranın tamamı ve filmin tamamı tükendi.
Edwin Herbert Land, 1 Mart 1991’de, Massachusetts, Cambridge’de 81 yaşında hayatını kaybetti.
Edwin Herbert Land, sadece bir bilim insanı değil, aynı zamanda bir vizyonerdi. Polaroid’in icadı, fotoğrafçılığı hem teknik hem de duygusal açıdan dönüştürdü. Onun bu alandaki katkıları, sadece teknolojik bir yenilik değil, anıları kaydetme ve paylaşma biçimimize de kalıcı bir etki yaptı. Bugün Polaroid, yalnızca bir nostalji aracı değil, aynı zamanda sanatsal bir ifade biçimi olarak da yeniden popülerlik kazanıyor.
Land’ın mirası, teknolojinin insan hayatındaki derin izlerini bırakması açısından büyük bir örnek teşkil ediyor. Onun vizyonu, yaratıcı düşünce ile bilimin nasıl birleşebileceğini gösterdi. Bu etki, sadece Polaroid fotoğraf makineleriyle sınırlı kalmayıp, günümüzdeki fotoğraf sanatçılarına ilham vermeye devam ediyor. Polaroid, hala anıların ve duyguların somutlaşmış bir şekli olarak, Land’ın dehasının bir hatırası olmaya devam ediyor.
Günümüzde teknoloji hızına yetişmek, gerçekten ciddi bir çaba gerektiriyor. Ancak bu hızın içinde kaybolmamak ve zaman zaman yavaşlamak gerektiğine inanıyorum. Teknolojik gelişmelerin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek; yine de birçok insanın analog dünyaya olan bağlılığını sürdürüyor olması dikkat çekici. Bu bağlılık, sadece nostaljiye duyulan bir özlem değil, aynı zamanda geçmişin daha dokunulabilir, daha insanı merkezine alan doğasına bir dönüş isteği olabilir. Plaklar, kasetler, hatta yazmak için klavye yerine kalem kullanmak gibi tercihler, bu dönüşün en somut örnekleri.
Bunların arasında analog fotoğrafçılığa duyulan ilgi de giderek artıyor. Özellikle Polaroid, hem bir nostalji simgesi hem de modern bir sanat aracı olarak dikkat çekiyor. 2001’de iflas açıklamasıyla tarihe karışacak gibi görünürken, zamanla yeniden popülerleşmesi bunun en güçlü örneği. Polaroid’in hikayesi, fotoğrafçılığın hız ve estetik arayışındaki evrimin bir özeti gibidir.
İlk ticari Polaroid makinesi olan Model 95, bir devrimdi. O dönemde, bir film rulosunu bitirip karanlık odada işlemeye gerek kalmadan bir saat içinde fotoğraf alabilmek muazzam bir yenilikti. Zamanla bu süreç üç dakikaya, hatta bir dakikaya kadar indirildi. Ancak gerçek sıçrama, SX-70 modeliyle yaşandı. Bu model, çekilen görüntüyü saniyeler içinde otomatik olarak çıkarabiliyordu. O yıllarda tatillerde, partilerde ya da günlük anıları kaydetmek için bu makineler yoğun bir şekilde kullanıldı. Bugün ise bu makineler, hediyelik eşyadan bir sanat aracına kadar geniş bir yelpazede yer buluyor.
Polaroid makineler sadece anıları kaydetmek için değil, yeni bir sanat formu yaratmak için de kullanıldı. Özellikle, bu makinelerden çıkan fotoğraflara yapılan müdahalelerle benzersiz bir ifade biçimi doğdu. Kolaj çalışmaları, kimyasal müdahaleler ya da farklı katman teknikleriyle Polaroid fotoğrafları birer sanat eserine dönüştü. Dünya genelinde bu alanda çalışan birçok sanatçı var. Türkiye’de ise Şahin Kaygun, Polaroid fotoğrafçılığı manipüle ederek sanata dönüştüren isimlerin başında gelir. Kaygun’un öncü çalışmaları, fotoğrafın sadece bir belge değil, aynı zamanda güçlü bir ifade biçimi olabileceğini kanıtladı.
Kendi adıma, bu sanat formuna olan ilgim, Andre Kertész – Polaroid kitabıyla başladı. Bartu Öncüoğlu’nun eşsiz çalışmaları ise bu ilgiyi derinleştirdi. Geleneksel anlayışın dışına çıkarak Polaroid fotoğraflarıyla yapılan deneyler, bana sadece görsel değil, aynı zamanda duygusal bir anlatım dili sundu.
Elbette bu tür deneysel yaklaşımlar eleştirilerden azade değil. “Bunlar fotoğraf değil,” diyenler, bu çağdaş sanat anlayışını küçümseyebiliyor. Ancak her ifade biçimi bir şey anlatmak zorunda değildir. Belki sanatçılar sadece yapmak için yapmıştır, belki de bu müdahalelerle kendi iç dünyalarını yansıtmışlardır. Bu noktada, ifade özgürlüğüne saygı duymak, sanatın özünü anlamanın bir parçasıdır.
Sonuç olarak, teknoloji ne kadar hızlanırsa hızlansın, geçmişe ve analog dünyaya olan bağlılığımız devam ediyor. Polaroid, sadece bir makine değil, aynı zamanda bir hikâye anlatıcısı ve bir sanat aracı. Ötekileştirici eleştirilere rağmen üretim yapmak, bu hikâyeyi devam ettirmenin en güzel yolu.
Önerilen diğer sanatçılar;
LUCAS SAMARA, JORGE SAENZ, HANS NAMUTH, KELLY WISE, NIGEL SCOTT
Kaynakça:
https://chadcoombsstudios.com/polaroids
https://www.analogforevermagazine.com/features-interviews/chad-coombs-polaroid-portraits
https://www.itsnicethat.com/articles/photography-andy-warhols-polaroids
https://en.wikipedia.org/wiki/Edwin_H._Land
https://en.wikipedia.org/wiki/Polaroid_Corporation
https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rsbm.1994.0035
https://www.nae.edu/188565/EDWIN-HERBERT-LAND-19091991
https://brucesilverstein.com/artists/35-andre-kertesz/series/polaroids%3A-1975-1985/
https://www.unseensketchbooks.co.uk/2020/05/11/interview-polashoots-bartu-oncuoglu/