Mariana , senin gidişinin üzerinden tam 8 yıl geçti. Nice baharlar gördüm, birbirinden güzel günler geçirdim; bu güzelim şehrin o kıyılarında dolandım durdum, yine de senin varlığındaki o aydınlık günleri bulamadım. Hala her salı senin geleceğini hayal edip duruyorum. Sanki daha geçen hafta, seninle burada konuşup bu hafta için yine sözleşmişiz gibi.
Tam 8 yıl oldu. İçim her geçen gün biraz daha soğuması gerekirken, seni daha çok özlüyorum. Söyle bana alışmam gerekmez miydi?
Bazen sokakta gelip geçenleri izlerken, sana benzeyen insanları görüyorum. Dikkatlice sana benziyorlar mı diye bakıyorum. Kimisi benziyor, kimisi benzemiyor. Hiçbiri, bir sen etmiyor. Aslına bakarsan, onlara bakınca seni göreceğim diye biraz korkmuyor değilim. Sanki seni benden alacaklarmış gibi geliyor. Ben, senle yaşamaktan mutluyum. Zaten başka da nasıl yaşanır bilmiyorum.
Bugün kedilere verdiğin kedi mamalarından aldım. Tüm sokak boyunca gördüğüm her kediye, o mamadan azar azar verdim. Biliyorum, bunu sana her mektubumda yazıyorum. Hala ortak yaptığımız şeyleri, sen varmışçasına yapıyorum. İçimdeki seni, sen yokken böyle yaşatıyorum.
Her sabah kalkıp o camdan bakıyorum. Sokakta seni gördüğüm ilk anı hayal edip duruyorum. Artık anılarım çok net değil lakin hala hissettiklerimi, o ilk andaki gibi hissediyorum.
Yine her zaman yaptığım gibi balkondaki çiçeklere bir yenisini daha ekledim. Sanırım çiçeklerle aram iyi değil, bir türlü senin gibi bakamıyorum. Çok mu suluyorum yoksa az mı, hala anlayabilmiş değilim. “Tam oldu bu sefer, daha uzun süre yaşadı.” diyorum bir müddet sonra yine soluyorlar. Belki de yeterli sevgiyi veremiyorum. Sen her birini apayrı severdin.
Senin o güzel kalbini çok özledim. Biraz daha o gülen gözlerinin içine bakmayı tanrıdan ne çok isterdim, bilemezsin.
Sana bunları yazarak veda ediyorum. Seneye yıl dönümümüzde yazabilmek umuduyla.
Seni çok seven Safir.
Biliyorsunuz bu okuduğum mektup, onun son mektubu. Yenisini yazmaya vakti kalmadı. İlk defa bu mektupta, Mariana Hanım’a veda ediyor. Sanırım bir şeylerin farkındaydı.
Siz, arkadaşı olarak nasıl biri olduğunu bizlere anlatabilir misiniz?
O çok iyi bir adamdı. Gençken, çok deli doluydu. Hep bir yerlere atılırdı. Onu iki gün üst üste aynı yerde göremezdiniz. Sanırsınız ruhu kaçıyor, o peşinden koşuyordu. Yalnız kaldığında, elinde bir kemanı vardı, gider gelir onla oyalanırdı. Sesi çıkmadığında bilirdik; birazdan kemanıyla bir şeyler çalacak. Çok da yetenekliydi. Arada böyle sokakta çalardı, bütün sokak onu dinlerdik.
Mariana Hanım’la da öyle tanıştılar. Her salı günü bizim sokaktan geçerdi. Mutlaka Safir’i dinler, öyle giderdi gideceği yere. Gel zaman git zaman birbirlerine açıldılar. Belli başlı adetler derken, bir salı günü evlendiler. Tam 13 sene beraber yaşadılar. Çok çocuk istediler ama bir türlü nasip olmadı. Yaradan işte, nasip etmedi. Çocuk sevgisini de birbirlerine verdiler.
Öyle yıllar geçerken bir gün Mariana Hanım hastalandı. Doktora gittiler. Kanser demişler, 4. evresinde pek bir umut yok, iyileşmez demişler. Safir de inatla ben onu iyileştireceğim deyip durdu. Çok da iyi baktı ama işte hastalık durur mu? Mariana Hanım’la nasıl bir salı günü tanıştılarsa öyle de bir salı günü ayrıldılar.
Bu yüzden her salı günü, hasta dahi olsa bir şekilde o pencerenin önüne geçerdi. Kemanını alıp en sevdiği şarkılardan birini çalardı. Hiç üşendiğini görmedim. Bir keresinde “Artık bıkmadın mı?” diye sorduğumda, “İnsan sevdiğine giderken hiç bıkar mı?” demişti.
Sanki o camın önü, her salı günü onlar için buluşma noktasıydı. Evlerindeki o pencere, tanıştıkları yeri gören tek pencereydi.
Öyle içten ve güzel çalardı ki, sanırdınız bir tek o aşık. Dünyada bir tek o seviyor.
Diyorsunuz ya hissetti diye. O her şeyi en başından biliyordu. Mariana Hanım’ın son zamanlarında başlamıştı. Bunu ona hissettirmemek için elinden geleni yaptı. Öyle de oldu.
Çok üzülmüştü onun gitmesine, bir yandan da seviniyordu. “Ya ben onu bu dünyada tek başına bıraksaydım o zaman ne olurdu?” derdi.
Öyle biriydi işte. Hayatta sevginin daim olacağını öğreten iyi bir arkadaştı.
Merhabalar,
Öncelikle yazımın bu kadar geç gelmesinden dolayı sizlerden af diliyorum. Bu zamana kadar paylaştığım ilk yazı bu olacak ve bundan dolayı biraz çekindim.
Aralık Mag’ le tesadüfen tanıştım ve zamanla blog yazarlarından biri oldum. Bu yüzden bir teşekkürü borç bilirim.
Ayrıcat’ ye fotografını kullanmama izin verdiği için teşekkür ederim.
Umarım acemiliğim yazımın önüne geçmemiştir.
Sevgi ve saygıyla kalın. Lütfen bol bol da gülümseyin.
–
Melek DOĞAN
İletişim: [email protected]