You are currently viewing Kırık Kalp, Kırık Vücut, Kırık Sütun

Kırık Kalp, Kırık Vücut, Kırık Sütun

“Hmmm, acaba Netflix’e yeni ne gelmiş… Aaa? “Frida” mı? Hani şu tek kaş olan feminist ressam kadın mı? Ay hani kocasıyla çok sorun yaşıyor falan, o değil mi? He bir de sürrealist ressam olan! Ah o işte! Ay açalım da izleyelim, Salma Hayek de var nasılsa, tadından yenmez…”

Merhaba çok değerli Aralık Mag takipçileri;

Bugünkü yazımda, muhtemelen çoğu insanın kendisini yukarıdaki gibi tanıdığı ve Ken Bromley Art Supplies şirketinin verilerinin yalancısı olarak söyleyebileceğim ülkemizin en çok bilinen global ressamı Frida Kahlo’dan ve onun Kırık Sütun (The Broken Column) adlı eserinden bahsedeceğim.

Aslında şirketin verilerine dayanmadan bile söyleyeceğimiz bir şey var: Frida Kahlo Türkiye’de tanınan en ünlü ressam olmasa bile en çok bilinenlerden olduğu kesin. Kendisi, özellikle İstanbul’da, her yerde karşınıza çıkabilir; bazen rastgele denk geldiğiniz ara sokakta bulunan butik bir kafenin duvarında, bazen hediyelik eşyalar satan bir dükkânın bez çantasının, cüzdanının, tişörtünün, kaleminin, telefon kılıfının, kupasının, kitap ayracının ve hatta saksısının bile üstündedir, o çok meşhur “tek kaşlı kadın ressam” her yerden selam verir size. Bu şekilde sizi bulamazsa da sosyal medyada her an karşınıza çıkabilir; ucuz ve baştan savma yapılmış bir paylaşımda veya hikâyede; orada değilse de bu ayın en çok okunan edebiyat dergisinin kapağındadır ve muhtemelen kendisinin söylemediği bir sözü söylemiş gibi bir paylaşımla tanıtmak zorunda kalır size kendini.

Frida Kahlo her ne kadar ülkemizde popüler olsa da insanların onu yanlış tanıdığını söylemek hatalı olmaz; aşkın, acının ve devrimin kadını olduğu doğrudur fakat iş sanatına geldiği zaman onun bu özelliklerinin tablolarında nasıl işlendiğini fark etmek için kimse çaba göstermez.

Celil Sadık, Frida Kahlo’nun eserlerini neredeyse hepimizin evinde bulunan ve anılarımızı saklayan fotoğraf albümlerine benzetir. Öyledir ki, Frida Kahlo’nun eserlerini eski bir fotoğraf albümü gibi yan yana dizdiğiniz zaman onun hayatıyla ilgili çok fazla şey öğrenebilirsiniz. Bunun asıl nedeni ise Kahlo’nun sanatının onun yaşadığı ve onu “aşkın, acının ve devrimin kadını” yapan bütün olayların ve o olaylarla ilgili neler hissettiğinin ahenkli bir karışımı olmasıdır. Ayrıca, aslında tam olarak da bu sebepten ötürü, çoğu insan onu “sürrealist ressam” kategorisine koysa da kendisinin sürrealizm ile alakası yoktur; baskılara dayanamayıp kendisini bir “sürrealist ressam” olarak resmettiği ve kendi tarzıyla uzaktan yakından alakası olmayan “Self-Portrait-The Frame” adlı eserini incelediğiniz zaman neyden bahsettiğim eminim daha da anlaşılır olacaktır.  

Hayatının tamamını kökünden değiştirmiş olan tramvay kazasının vücudunda yarattığı etkileri ve hasarı görmek kolaydır; Kahlo eserlerinin çoğunda kırılgan vücudunun kendi ruhuna verdiği hasarı işlemiştir ancak Kırık Sütun (The Broken Column) adlı eseri bu acının en güzel ve en gerçekçi işlendiği eserlerinden biridir.

Kahlo bu eseri 1944 yılında tramvay kazasının etkilerini düzeltmek amacıyla geçirdiği omurga ameliyatından kısa bir süre sonra masonit üstüne yağlı boya olarak yapmıştır. Bu ameliyatı diğer ameliyattan ayıran bir özellik ise doktorların Kahlo’nun vücudunun sabit durabilmesi için vücuduna metal bir korse takmalarıdır. Daha önceden kullanılan alçı kalıplar yerine kendisini dik tutabilmek için bu yolu tercih etmek durumunda olan doktorların belki görmezden geldikleri belki de başka seçenekleri bulunmadan kabul ettikleri tek gerçeklik ise bu metal korsenin Kahlo’nun canını oldukça yakmasıdır.

Arka plan, aynı Kahlo’nun omurgası yerinde duran İyonik sütun gibi kırık resmedilmiştir ve sanki daha yeni deprem yaşamış uçsuz, bucaksız ve kurak bir arazidir. Bu deprem ve kırılma anları, aslında Kahlo’nun o zamandaki hem ruhsal hem de fiziksel halini yansıtır. Vücudu ve kendisi, yaşanan onca şeyden sonra paramparça olmuştur. Bu arazinin uçsuz bucaksız olması aynı zamanda onun ne kadar yalnız hissettiğini gösterir; kırık bir boşluğun içinde kırık ama yine de güçlü Frida’ya bakarız bu eseri inceledikçe.

Frida Kahlo’nun arka planları her zaman önemli olmuştur, örneğin; tramvay kazasından sonra o zamanki sevgilisi için yaptığı Kadife Elbiseli Otoportre’deki arka planın boğucu, siyah dalgaları onun iç dünyasının ne kadar karanlık olduğunu gösterirken kendisini sevgilisine güzel gözükmek için daha çekici bir şekilde resmeder. Bu küçük bilgiden sonra tablomuza geri dönelim:

İyonik sütun (Antik Yunan zamanında kullanılmış bir sütun stilidir), bazı sanat tarihçilerine göre Kahlo’nun sanata olan bağını gösterir, bu durumda da Kahlo yaşadıklarından sonra içindeki sanat sevgisinin bile onu dik tutamadığını anlatıyor olabilir. Frida o kadar kırıktır ki, onu düz tutmak için uğraşan metal korse, alçı kalıplar, sanata olan sevgisini temsil eden İyonik sütun bile bunu başaramaz.

Araştırmamı yaptığım kaynakların çoğuna göre, Frida Kahlo kendisini ilk başka tamamen çıplak bir şekilde resmettikten sonra, bel altını hastane örtüsüne benzer bir bez parçasıyla kapatmıştır.

Tabloda bulunan ve vücudunun farklı farklı yerlerine saplanan çiviler Kahlo’nun yaşadığı fiziksel acıyı temsil eder; korse öyle canını yakıyordur ki sanki biri durmadan vücudunun her yerine ince ince çivi sokuyormuş gibi hisseder. Bazı kaynaklar, sol göğsündeki çivilerin daha büyük olmasının nedeninin yüreğindeki acıyı vücudundakine göre daha fazla hissettiğinden ötürü olduğunu söyler.

Bunun yanı sıra, vücudundaki çivilerin aynı zamanda yaşadığı aşk acısını gösterdiği de söylenir: Kendisinin de dediği gibi ona tramvay kazasından daha fazla zarar vermiş olan ve ona sadık kalma konusunda asla sözünde duramayan eşi Diego Rivera’nın onu defalarca aldatması ve bunun getirdiği aşağılanma hissi, Meksika İspanyolcasındaki “estar clavado” terimiyle özdeşleşir; bu terim hem “zor durumda olmak” hem de “çivilenmek” anlamına gelir. 

Frida Kahlo her ne kadar hayatı boyunca kırılgan vücuduyla uğraşmış olsa da Kırık Sütun onun kendisini ağlayan şekilde resmettiği nadir eserlerindendir. Bazı kaynaklar, bunun nedeninin yaşadığı fiziksel acının artık dayanılamayacak seviyeye gelmesi olarak gösterirken başka kaynaklar ise bunun fiziksel acıdan ziyade hayatındaki acılara karşı güçlü duruşu olduğunu söyler. Bunun yorumunu size bırakıyorum.

Benim size bu tabloyu tanıtmamın nedeni ise bu otoportrenin hem Frida Kahlo’nun hem ruh halini hem de fiziksel durumunu bu kadar başarılı bir şekilde göstermesi gerçeği karşısında şaşırmamdır. Şu zamanlarda kelimenin tam anlamıyla her şeyin üstüne basılan Frida Kahlo’nun popüler kültür malzemesi haline gelmesine rağmen çoğu insanın onun hayatı hakkında az bilgisi olduğunu düşündüğümden, onu en güzel tanıtacak eserlerinden biri olan ama aynı zamanda başka resimleri veya oto portreleri kadar bilinmeyen Kırık Sütun ile, gerçek Frida Kahlo’yu sizlere tanıtmak istedim.

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum, size güzel bir gün diliyorum ve bir başka yazımda görüşmek dileğiyle de bu yazıyı kapatıyorum.

Kullandığım kaynakları aşağıya bırakıyorum:

The Broken Column, 1944 by Frida Kahlo. (n.d.). Https://Www.Fridakahlo.Org. Retrieved September 10, 2021, from https://www.fridakahlo.org/the-broken-column.jsp

The Broken Column by Frida Kahlo. (2019). Http://Www.Kahlo.Org. http://www.kahlo.org/broken-column/

Kahlo, F. (n.d.). The Broken Column – Frida Kahlo. Google Arts & Culture. Retrieved September 10, 2021, from https://artsandculture.google.com/asset/the-broken-column-frida-kahlo/EgGMbMFBQrAe3Q

Sadık, C. (2021). Uygarlığın Ayak İzleri: Batı Resminde Aşk ve Bazı Küçük Felaketler. Epsilon.

Stanska, Z. (2018, May 11). Frida Kahlo, The Broken Column. DailyArtMagazine.Com – Art History Stories. https://www.dailyartmagazine.com/broken-column-frida-kahlo/

Seda HÜRMEN

İletişim: [email protected]

Tuana Seda Hürmen

2001 Maltepe doğumlu olan Tuana Seda Hürmen, Galatasaray Üniversitesi Felsefe bölümü öğrencisidir. Çocukluğunda babası Murat Hürmen sayesinde ilgilenmeye başladığı fotoğrafçılığa 2020 yılından beridir aktif olarak devam etmektedir. Aralık Mag ailesiyle, kurulduğu dönemde çıkan Aralık Mag Fotoğraf Dergisi’ne eleştiri yazıları yazarak tanışmıştır. Sonrasında Aralık Blog’un ekibine dahil olmuştur ve Aralık 2021’den itibaren Aralık Blog’un editörlüğünü yapmaktadır. Erasmus değişim programıyla Liège Üniversitesi’ne gidip orada aldığı “Histoire de la photographie et du photojournalisme” dersiyle fotoğraf tarihine olan ilgisini, Celil Sadık’ın online atölyeleri ile de sanat tarihine olan ilgisini pekiştirmiştir. Son zamanlarda çoğunlukla analog filmlerin renkleriyle ilgilenerek portre çalışmalarına ve amatör sokak fotoğrafçılığına devam etmektedir.