You are currently viewing KAFASI KARIŞMIŞ KAHRAMANLAR

KAFASI KARIŞMIŞ KAHRAMANLAR

Kitabı iki parmağının ucuyla tutarak havaya kaldırdı, tutmaması gereken korkunç bir şey tutuyormuş ve bu kadar teması bile kaldıramadığını belli eden bir yüz ifadesiyle; ‘’hayat zaten yeterince zor değilmiş gibi neden böyle zımbırtıları okuyarak yaşamı kendine daha da zorlaştırıyorsun?’’ dedi. ‘’Birincisi o elinde tuttuğun nesnenin adı zımbırtı değil kitap, ikincisi zor olan hayat değil insanlar ve sonuncusu kitaplar şüphe tomurcukları atar ve bunlar yaşamı zorlaştırmaz aksine kolaylaştırır.’’ dedim. Saçma buldu, ‘’şüpheler kafa karıştırır, paranoyak olursun.’’ dedi. İmalı bir bakış atıp söylediğinden kuşkulanmasını istedim; ‘’şüpheler kafa karıştırmaz, kafa çalıştırır.’’ dedim. Epey kafası karışmış bir bakış attı. Bir daha kitaplar hakkında konuşmadık…

Okuduğum kitap Murat Menteş’in ‘Cinai Melodram’ olarak adlandırdığı ‘Tabancalı Kız’ isimli çizgi roman tarzında yazdığı ilk kitabı. Daha önce hiç çizgi roman okumadım. Kitap John Ridley’in bir sözüyle başlıyor. ‘’ Hâlâ kimi zât-ı muhteremler ‘sadece bir çizgi-roman’ deyip geçiyor. Fakat ehil kişiler bilir ki esaslı bir çizgi-roman, incelikli edebiyat ile zihin tiyatrosunun muhteşem terkibidir.’’

Çizgi-romanlar çoğunlukla süper kahramanlarla özdeşleştirilir. Dünyayı kurtaran müstesna güçler. Her birinin farklı güçleri ve farklı amaçları olan, dolayısıyla farklı karakterleri olan hayali kahramanlar topluluğu. Ademoğlu kendini dertlerinden kurtaracak süpermenler bekler.  Büyük resimde ise manzara şudur; insanoğlu savaşlar çıkarır, öldürücü silahlar ve virüsler icat eder, dünya nüfusunun bir kısmı açlıktan ölürken berikinin gözü doymaz, hırsları uğruna tabiatı ve diğer canlıları yok sayar. Sonra oturur bu sorunları nasıl çözeceklerine dair takım elbiseli ve kravatlı ciddi adamlardan oluşan uluslararası cemiyetler kurar. Beyhude çabalar sergilenir. Düşüncem şudur ki; insanlar kendini dünyadaki sorunları çözemeyecek kadar aciz hissetmiş olmalı ki insanlığı kurtarmaya çalışan hayali kahramanlar icat etmişler. Ben bu kahraman cemaatini kamusal alanda farklı karakterleri olan, tehlike karşısında kimlik değiştiren ve sosyal ilişkilerinde rol karmaşası yaşayan şizofrenik şahsiyetler olarak nitelendirmekte bir sakınca görmüyorum.

Süper kahraman figürü, yalnızca büyük bütçeli filmlerde ve televizyon programlarında değil, aynı zamanda popüler basılı ve dijital süper kahraman çizgi romanlarında da günümüz kültüründe büyük bir yer tutar. Postmodernizmin açtığı yoldan hızla ve depar atarak ilerleyen çağdaş sanat her hazır nesne ve kavram gibi süper kahramanları da unutmadı. Günümüzde, sanat yaratımında önceden var olan imgeleri veya nesneleri sahiplenmek, dönüştürmek, karıştırmak, örneklemek ve kullanmak yaygın bir şekilde mevcuttur. Çağdaş üretim yapan sanatçılara baktığımızda , çoğunun aslında bu yaklaşımın büyük takipçileri olduğunu, kitsch, önemsiz veya ünlü resimleri yeniden yorumladıklarını ve onlara yeni anlamlar yüklediklerini görürüz. Süper kahramanlar, fotoğraf sanatında hem estetik hem de kavramsal açıdan zengin bir tema ve izleyicilere tanıdık ama aynı zamanda düşündürücü imgeler sunar. Bu karakterler, sanatçılara geniş bir ifade alanı sağlar. Yenilmez oluşları, kendilerine ait kostümleri, gizli bir kimliğe sahip oluşları gibi özellikleri  görsel sanatların iştahını kabartan konulardandır. Sokak sanatında, çağdaş yaklaşımlarda ve şimdilerde dijital üretilen görsellerin promptlarında onlardan sıkça söz edilmesi şaşırtıcı değil ama düşündürücü bir meseledir. Andy Warhol, Seen, Erro, Roy Lichtenstein ve Banksy akla ilk gelen isimler arasındadır. Görsel üretim yapan sanatçılar süper kahramanları genellikle modern toplumun sembolleri olarak kullanırlar. Güç, cesaret, adalet gibi evrensel temalar üzerinden sosyal ve politik mesajlar verirler. Kavramsal sanatçılar süper kahramanların insanüstü özelliklerini, güçlü kaslarını, dayanıklılık, hız, kimliğin gizli tutulması ve gelişmiş duyularının altında yatan zaaflarını sorgularlar.

Murat Menteş’in çizgi  romanında ise kahraman bir esas oğlan-esas kız ikilisi ve arabeskin kanımıza işlemiş dramalarını görürüz. Birbirine kavuşamayan aşıklar, onların bir araya gelmesine engel olan kötü karakterler, yoksulluk, itiraf edilemeyen gizlenen duygular, kötü yola düşmeler, patlayan silahlar, yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz replikler…ikimiz ayrı dünyaların insanlarıyız…senin için ölümü bile göze alırım… sen benim kaderimsin… güven bana… yapacak bir şey yok… sevmek korkulu rüya yalnızlık büyük acı… Yalın Alpay kitabın son sözünde ‘’Menteş, bu kez Duchamp’in hazır nesnesine göz kırpıyor.’’ diye yazar. Bu toprakların süper kahramanı ‘’esas oğlan’’ çağdaş ve postmodern bir edebiyat örneği olarak karşımıza çıkar.

Yapılması gerekenler listesi gün be gün uzayıp giderken, okunacak kitaplar, yazılacak yazılar, cevaplanması gereken mesajlar, ilgilenilmesi gereken rutin işler, ilgi bekleyen ailemiz, arkadaşlarımız, ebeveynlerimiz sıraya girmişken, tüm bunların üzerine vahşet haberleri, savaş fotoğrafları pat pat önümüze düşerken yaşamın neden bu kadar zor olduğunu ve hayatı birbirimize kolaylaştırmak yerine neden bu kadar çekilmez hale getirdiğimizi sormak hakkımız bence. Pelin Dilara Çolak bir yazısında kendi kendine oynadığı bir sosyal oyundan bahsetmişti. ‘’Ana uğraşı ya da mesleğini o kişiden çıkarınca geriye ondan bir şey kalıyor mu diye baktığım bir oyun oynuyorum bazen. ‘Çalışmalarını beğenerek takip ettiğim kişiler’ ile ‘hayranlık duyduğum kişiler’ arasındaki farkı yaratan nedenin bu oyunda cisimleştiğini farkettim’’ demişti. Hayranlık duyduğumuz, içimizin ısındığı, kendimize yakın hissettiğimiz kişiler bilgileri ile değil hayata bakış açıları, kendilerini nasıl konumlandırdıkları, yaşama biçimleri ile farklılık yaratan kişilerdir. ‘’Bilgili insan’’ ile ‘’Bilge İnsan’’ın ayrıldığı nokta tam burasıdır. Asıl süper kahramanlar onlardır işte. Uzmanlığının kibrini yaşayan, bilgiç bilgiç konuşan ve -esasında- tecrübelerinden ziyadesiyle faydalandığımız insanların acınası hayatlar sürdüğüne, içindeki kötücül hisleri bastıramadıklarında yaşadıkları hezeyanlara tanık olunca belki de çok bilmek iyi değildir  diye düşünüyorum. Yolum yaşamı ıskalamayan, sakince yaşayan, kelimelerini özenle seçen, uyumlu ve huzurlu, bilen değil ama bilge kişilerle kesişince heyecanlanıyorum.

Bazen ihtiyacımız olan  açıklamalı, detaylı, uzun, bilgece ve bilim dolu, tumturaklı, esaslı, kahramanca bir kurtuluş değildir. Sadece birinin bize samimiyetle yeni bir bakış kazandırmasını, birde olaya şuradan bak demesini bekleriz. Korkarım ki cevabı kendi başımıza bulamazsak doğruyu hiç bir zaman bulamayacağız. Ceplerimize doldurduğumuz soru işaretleri ile yaşamak giderek ağırlaşsa da çıkış yolunu bulacağımızı umut etmekten başka çaremiz yok gibi. Bu oyunda süper kahraman sizsiniz…

Mickey Mouse Kulübü’nü de sonra konuşuruz…

*Görseller @polly_in_wonderland üretimidir.

Burcu Aydın

1980 Ankara doğumlu. Fotoğrafçı, mühendis, okur-yazar vesaire… Seyahatler ile fotoğrafı, fotoğraf ile kendini, kendi içinde yaşamı keşfetti. 2004-2017 yılları arasında Kuala Lumpur-Malezya, Washington DC-Amerika, Houston-Texas ve Hartum-Sudan’da ikamet etti. Bu süre zarfında Avustralya ve Yeni Zelanda dahil olmak üzere Asya, Amerika ve Afrika kıtasında birçok ülkeyi ziyaret etti; fotoğraf çekti, yazı ve seyahat fotoğrafları farklı mecralarda yayınlandı. Yurtdışında farklı üniversitelerden ve sanat kuruluşlarından eğitim aldı. Sivil toplum çrgütleri ve derneklerde görev yaptı. Sudan’da Griselda Eltayyip’ten sanat ve suluboya dersleri aldı. Texas Houston Üniversitesinde ve Hartum Afrika Üniversitesinde fotoğraf kulüpleri ile çalışmalar yaptı. Karma sergilere katıldı. 2018 yılında Ankara AFSAD’da eğitim vermeye ve çalışmalarına başladı. Atölyelere ve seminerlere katıldı. AFSAD bünyesine Engin Özendes-Fotoğraf Sanatında Küratörlük eğitimini tamamladı. Fotokolektif’te İsa Özdemir’le Kavramsal Portre Atölyesi’ni tamamladı, halen proje geliştirme grubu ile çalışmaları devam etmektedir. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği üyesidir. Sanat ve fotoğraf çalışmalarına Ankara’da devam etmektedir. Resmi ve gayriresmî gelişmelere rağmen göğün altında hala güzel şeyler olduğuna inanıyor. Görünür olan her an hayatın en ilginç, en ince noktası.