Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var bölümünün bu haftaki konuğu Delal Yıldız.
Cevat Çapan’ın Türkçeye kazandırdığı John Berger’in “Hayvanlara Niçin Bakarız?” adlı kitabında şöyle bir söz var.
“Hayvanın gözleri bir insanı hesaba kattığında dikkatli ve uyanıktır. Aynı hayvan başka türden bir varlığa da gene öyle bakabilir. İnsana bakışında herhangi bir özellik yoktur. Ancak insan dışında başka hiçbir tür, bu bakışı tanıdık olarak algılamaz. Başka hayvanlar da bakıp dururlar. Ama insanlar o bakışa karşılık vererek kendilerinin farkına varırlar.”
Delal Yıldız‘ın “Wildflower” fotoğrafıyla karşılaştığımda atın bakışlarında durdum. Siyah beyaz tonları, grenli dokusu ve dikey duruşuyla atın bakıştığı tarafta izleyicisini kilitliyor. Odak alanının tamamı atın gözlerinde netleşmesiyle dikkatleri toplayarak fotoğrafın diğer alanlarına taşımıyor. Böylelikle karşı karşıya gelindiğinde hiç aksamadan fotoğrafla -özellikle at ile- kişisel, özel bir deneyiminle diyalog başlıyor.
Yaşadığım bu bakışmada aklıma hemen John Berger’in makalesi geldi ve makalesinin diğer yazılarla birlikte kitaplaşarak Cevat Çapan’ın çevirdiğini görünce daha da sevindim. John Berger, hayvanlarla olan iletişimde, fotoğraf öznelinde kurulan bağda insan için çok farklı bir deneyim ve içsel bir yolculuk yaşattığını vurgular. Özellikle, “Hayvanların insanlara benzeyen ve benzemeyen yanlarının sırları neydi? İnsan, sırların varlığını bir hayvanın bakışını yakalar yakalamaz fark etti.” der. Ben de Delal Yıldız’ın “Wildflower” ile kendi sırrımı gördüm. Tıpkı, “Pek ender insan bir fareye bu kadar uzun süre bakmıştır. Ya da bir fare bir insana.” dediği gibi uzun uzun baktım fotoğrafa.
Atın gözlerinin verdiği mesaj ısrarcı ve sessiz olduğundan böylesine şaşırtıcıdır. Bu şaşırtmada “yalnızlığımız”ın tedirgin edici yanı var. Çünkü “onlar olmadan” yaşıyoruz ve keskin bir kopuşun eşiğinde bizi “masumiyet”ten, “maneviyat” gücünden gerilere götürdü. Bu durumu da farklı düşünce modelleri ve tarihi olaylarıyla birlikte sorgulayan John Berger, ilginç bir pencere açar.
Delal Yıldız’a ait diğer fotoğraflarını da incelediğimde fark ettiğim temel nokta: odaklama alanını dağıtması ve tek bir merkezde toplayarak hikâyenin dağılmasını önlemesi. Çabuk parçalanan dikkat, ya da fotoğrafın birbirini kovalamayan kopuk şekilde dağıtılan dikkat, fotoğrafın hikâyesini geriye atarak zayıflatır. Delal Yıldız’ın fotoğraflarında ise aksine daha çekici ve toparlayıcı bir yanı var. İnanıyorum ki, anlatıcılığını derinleştirdikçe “biricik”leşecektir.
Delal Yıldız’ın kendi anlatımıyla kendisini daha yakından tanımanızı isterim.
“Delal Yıldız en çok analog ve dijital belgesel fotoğraf çalışmalarıyla öne çıkar. 1980’ler ve 1990’lardan kalan bayat filmleri hayata döndüren projeler üreterek, geçmişin ürünleri ile günümüzdeki insanların yaşamlarına ışık tutmayı, gelecek arasında köprü kurmayı hedefler. Cyanotype, Anthotype ve çeşitli karanlık oda teknikleri ile fotoğraf projeleri üretirken, bir yandan da dijital makinesiyle sokak ve portre fotoğrafçılığı alanlarında ilerlemektedir. Eserlerinde yalnızlık, özgürlük ve sevgi temalarını işler. Resimsel anlatı tekniği tarzını benimseyerek eserlerinde siyah beyazda kontrast – gri tonlara, renkli çalışmalarında renk vurgulamalarına yer vermektedir. Popüler kültür, tüketim toplumu ve toplumsal güncel konuları fotoğraflamaya ilgi duymaktadır. Ayrıca kısa filmler ve video art projeleri üretmektedir. Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf ve Video bölümü 4. sınıf öğrencisidir. “
Bu hafta önereceğim iki değerli isim olacak. Yakın zamanda kaybettiğimiz ve boşlukları her daim bize sızı verecek: Ferit Edgü ve Genco Erkal.