You are currently viewing Film Sahneleri Fotoğraf Karesi Olsaydı: Thelma ve Louise (1991)

Film Sahneleri Fotoğraf Karesi Olsaydı: Thelma ve Louise (1991)

Fotoğraflardaki kadınların duruş ve ifadelerine bakarsak birinin başına kötü bir şeyler geldiğini düşünebiliriz. Belli ki bir sinir harbi yaşanmış, eşyalar fırlatılmış, kareyi

yakaladığımızdaysa sakinleşip düşünme evresine geçilmiş gibi duruyor. Başlarına gelenin ne olduğunu bilemesek de yaşadığı yıkımı, endişeyi, üzüntüyü görebiliyor ve bunu içselleştirmekte zorlanmıyoruz.

Filmde talihsizlikler silsilesi sebebiyle abartlıymış gibi dursa da başımızı belaya sokmak hepimizin derdi. Konu her ne olursa olsun içinden çıkılamayacağını hissettiğimiz o anlarda ne kadar çaresiz hissetsek de bir çözümü olabileceği ihtimalini birinin bize hatırlatmasına ihtiyaç duyarız. Kimimiz dışarıya karede gördüğümüz gibi fiziksel olarak yansıtırken kimimiz sadece içimizde yaşarız bu harbi. Ancak ortak olan tek şu ki ihtiyacımız olan bir “suç ortağı”, destekçisi, akıl hocası ya da dertlerini anlatabildiği yakın hissedebileceği biridir.

Simone de Beauvoir’ın da dediği gibi; “Çağrılarımın boşlukta yitmemesi için, yanımda beni duyacak, anlayacak kimselerin bulunması gerekir. İnsanlar benimle aynı düzeyde olmalıdır… Bunun için bana yardım etmelerine ve aşma sırasında kendimi korumama elverişli bir özgürlükleri olmalıdır.”*

Aksini düşünenler azımsanamayacak kadar çok olsa da kadının en etkili destekçisinin bir kadın olabileceğini savunuyorum; nihayetinde kadın tek başına güçlü, birlik olan iki kadın daha da güçlüdür. Thelma ve Louise bu birlik ve desteği “suç ortaklığı” şekline büründürüp bunu çok iyi işliyor. Yolculukları boyunca bir beladan kaçıp ötekine bulaşan ikilimiz her seferinde birbirlerine olan güven ve inançları sayesinde beladan korkmamayı ve savaşmayı öğreniyorlar.

Film, “Kadın doğulmaz, kadın olunur”* diyen Simone de Beauvoir’ın bu sözünü de aklıma getirdi. Kadınlık bir cinsiyet değil, varoluş şeklidir; kadını özgür kılan ise toplumsal dayatmaların, yüklenen rollerin karşısında -ve hepsine rağmen- özünün farkında olup yaşayışlarını bu farkındalıkla sürdürmeleridir.

“Öteki”nin gözünden kadın/kadın gözünden kadın bakış açılarının farklarını oldukça temiz şekilde izleyiciye sunan film; kadının özgürlüğü, benliği, varoluşu üzerine düşünmeyi, okumayı, araştırmayı ve “ötekine” yeni bir gözle bakabilmeye teşvik edebilecek içerikte.

Ridley Scott’ın yaptığı işlere bakıldığında farklı yerde duran Thelma ve Louise, iki kadının yolculuk hikayesini feminist bakış açısıyla anlatarak izleyicinin zihninde farklı pencereler açabilecek kadar güçlü bir film. Feminist dilde işlenen çoğu filmin aksine eleştirisinin daha sade ve mesajının bir o kadar net olduğunun kanaatindeyim. Bu sebeple senaryo yazarı Callie Khouri’nin de adını anmamız gerekiyor; bir kadın gözünden anlatım ancak bu kadar dolu, içten ve etkileyici olabilirdi.

Peki izlediğimiz filmleri nasıl anımsarız? Hangi sahneleri akılda kalır? Bu soruları Thelma ve Louise için sorarsam başlangıcından sonuna kadar birçok sahnenin zihinde yer edebileceğini söyleyebilirim. Fakat öyle bir finali var ki zihinlere kazınan, ikonik kapanış sahnelerinden birine imza atıldığı söylenebilir.

Ridley Scott filmleri içinde tarzının dışında görebileceğimiz bir diğer filmi* de örnek olarak bırakıyorum, izlemek için şans verilebilir.

Herkese şimdiden iyi seyirler.

 

* Beauvoir, Denemeler, s.128

 

*Beauvoir, İkinci Cins, Payel Yay.

*A Good Year (2006) – https://www.imdb.com/title/tt0401445/?ref_=ext_shr_lnk