You are currently viewing Bir Kök Biçimi Olarak Jasmine

Bir Kök Biçimi Olarak Jasmine

Uçmak kelimesinin ferahlığı hakkında ne düşünürsünüz? Hem uç kelimesine çıkar kökü hem de ufuk çizgisine kadar uzanır. Dikiş dikmek ve sökülmek ile ağaç dikmek ve sökülmesi arasındaki dil yoğunluğuna ne demeli peki? Kök ve gök arasındaki geçiş genişliği ise Türkçede sözün hem zenginliği hem de derinliğidir.  Uçmak nasıl karaları soyut bir şekilde teyelliyorsa, ipler de fotoğrafları teyelleyebilir ve bir cilt içinde hepsi yan yana gelebilir. Artık görünür ve ciltlenmiş olan bir dizi fotoğraf da bana bu kelimelerle göründü. Göründü diyorsam kitap kelimeden noksan, fotoğraf yönünden ise katmanlı bir yapıya sahip. Akılda kalacak fotoğraflar barındırıyor.

Jasmine, Esra Özgüroğlu‘nun üçüncü fotoğraf kitabı ve NOKS Books tarafından basıldı. Editörlük masasında Volkan Kızıltunç’un yer aldığı kitabın grafik tasarım süreçlerini ise Songül Karakoç yürüttü. Esra Özgüroğlu’nun ilk kitabı Espas Yayınları‘ndan çıkan Passengers idi, bu kitabında yolcular arasına karışmıştı. İkinci kitabı, Onagöre Yayınları‘ndan çıkan Cave Canem‘de sokağa karışan fotoğrafçı bu kitabında ise ağaçlara karışıyor ve fotoğraflar ağaçtan hamura dönen sayfalarda ağaçlaşarak, yine sayfalarda mürekkep izlerine bürünüyor.

Jasmine ilgi çekici bir kapakla karşılıyor. Bir şaşırtmaca ve belki genişletici bir bakış ile kapakta herhangi bir isim yok. Kapakta gönen fotoğraf ise bir leyleğin yuvası mı, az su görmüş bir ağaç kökü mü, çok su görmüş bir ağaç kökü mü, bir Kızılderili mi, dallı budaklı bir coğrafya biçimi mi olduğunu hemen ele vermiyor. Suyu soğurmaya çalışan kökün yağmurcayı öğrenmesinin ders kitabını andıran Jasmine‘de yer alan fotoğraflar kendi biçimini doğuruyor gibi. Doğada da birbiriyle konuşup birbirine alan tanıyan ağaçların taç yaprağı örneği ya da yer altı sularını paylaşan davranış biçimleri gibi kitapta da birbiriyle konuşan fotoğraflar var. Jasmine, başta ve sonda var olanın ya da ağaçtan gelip ağaca gidişin belki yeni bir hayat serüvenini tanımlıyor. Kök biçimlerinden kendi biçimini arayan, kökü kaburga kemiği yerine sayan bir görünüm var.

Sınırlı sayıda verilen ve şanslıysak otuz bin gün kadar geçince biten günümüz var. Birbirinin tekrarı olarak geçen günlerden kimi zaman hayıflanıyoruz ve değiştirmeye çalışıyoruz. Değiştirenlerimiz oluyor. Akıntıya kapılanlarımız da oluyor.  Son zamanlarda revaçta olan ”akışta kalmak” fikri epey rağbet görüyor. Akışta kalmak ancak iyi bir nehirdeyken değerlidir. Akışta kalmak akıntıya kapılmak da olabilir oysa, sele kapılmışsak. Sel olunca yerinden sölen ağaçların savrultusu olur. Akıntılarda kökler de yerinden sökülür. Savrulur. Denize kadar gider. Denize giden ağaç kökleri kendi kendilerini denize dikmezler ve ”denize nar dikelim denizi onaralım” dizesinin karşılığı da bu değildir. Çok başka şeylerden bahsediyor gibi görünsem de bir fotoğraf kitabını anlatıyorum. Bu dediklerimi barındırıp ondan da taşan bir fotoğraf kitabı. Kitapta sayfaları çevirdikçe çiçek yaprakları kanata dönüşüyor, kanatlar buluta, bulutlar tüle, perdeler peliğe ve köke derken bir filiz bir kaya kırığını iyileştirircesine yer buluyor.

Fotoğrafçılar iyi bilir ki aynı yerlere aynı zamanlarda çok sayıda fotoğrafçı gitse dahi herkes farklı fotoğraflar çeker. Bu da fotoğrafı makinenin değil de aklın çektiğinin göstergesidir. Jasmine‘de yer alan fotoğraflar birbirini tekrar eden günler gibi birbirini tekrar eden fotoğraflardan değil de, topraktan elle kazılıp da çıkarılan her biri başka başka buluntuları andırıyor. Her fotoğraftan toprak ya da gök dökülüyor. Toprak ağaçlardan, gök saçlardan dökülüyor. Kimileri fazla derinden bin avuç toprak kazılarak, kimileri ise yürürken ayağa takılan fotoğraflar sanki. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabına ve onun içinde toprak altında geçen hayatlara bir gönderme hissi de veriyor. Bir fotoğrafa bakmanın sinaps boşluklarını da, örümcek ağlarını da, mısır pürçeklerini de, şehir haritalarını da düşündürebildiğini ve aslında hiçbiri olmadığını görebilirsiniz ya da daha doğru bir deyişle her bakan başka görecektir.

Gürsel Bektaş

Balıkesir’de doğdu. Gönen Ömer Seyfettin Lisesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Sinema-TV alanında yüksek lisansını tamamladı.

Şiirleri Varlık, kitap-lık, Türk Edebiyatı, Yasakmeyve, Ecinniler, Çevrimdışı İstanbul, Akatalpa, Babylon, Orlando, Caz Kedisi, Ek Dergi, 21 Mart, Papirüs ve Lacivert gibi edebiyat dergilerinde yer aldı. Hırvat Yazarlar Birliği ile çeviri atölyesi çalışmalarına katıldı ve şiirleri yabancı dillere çevrildi. İlk şiir kitabı Kırmızı 2015 yılında Noktürn Yayınları tarafından, ikinci şiir kitabı Güzel Olan Sensin ise 2016 yılında Yasakmeyve Yayınları tarafından yayımlandı.

Çeşitli karma fotoğraf sergilerinde yer almakla beraber kişisel fotoğraf sergileri de oldu. Ters ışık fotoğraflarından oluşan Işığın Arka Yüzü (2012), Cemal Süreya dizelerine görsel bir yaklaşımda bulunduğu ve küratörlüğünü de yaptığı Durakta Üç Kişi (2019), çelişkilere vurgu yapan Metaphor of New York (2022) ve dünyanın farklı coğrafyalarından fotoğraflar içeren Başkasız (2023) ise günümüz insanının modern huzursuzluğuna göndermelerde bulunan kişisel fotoğraf sergileridir. Ayrıca TRT2’ de yayınlanan İstisnai Renkler programına konuk sanatçı olarak katıldı.