Bir mezarlıkta geleneksel kıyafetleriyle hüzünlü bir kadın görüyoruz. İlk karede mezarlığa daha yeni vardığını, uzun zamandır gitmediğini ya da ilk kez orada bulunduğunu bakışlarından anlayabiliyor, hüznüne eşlik eden “Nihayet buradayım.” bakışını görebiliyoruz. Kayıplarla yüzleşmenin, yas tutmanın, affetmenin, hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını idrak etmenin zamanı biz ne zaman hazırsak o zamandır. Bu mezarlıktaki yüzleşme zamanının fotoğraflardaki kadın için gelmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Yaşadığını hissedebildiğimiz büyük acı sebebiyle kaybettiği kişilerin aile bireyleri olabileceği tahminini yapabiliriz. Dönmeyecek olanların ruhlarının huzura kavuşmasını görev biliriz; özellikle sevdiğimiz, canımızdan parça olanlar için aslında bu bir görevden çok onları ne kadar sevdiğimizi, önemsediğimizi, özlediğimizi anlatma şeklimizdir. Ve içten içe inanmak isteriz; göremesem de o beni görüyordur, ne hissettiğimi hissediyordur…
Buradaki kadının ailesinin başına ne geldiğini bilemiyoruz ancak onları kurtarmak için yanıbaşlarında bulunduğunu, tüm kalbiyle onları özlediğini ve huzurlu uyumalarını dilediğini görebiliyoruz.
Hikâyemiz özünde bir intikam hikâyesi, Yuki’nin (Japoncada kar anlamına gelen bir kelimedir.) ailesinin başına gelenlerin intikamını alma yolculuğu… Yuki henüz doğmamışken, ailesi köylerindeki bir çetenin saldırısına uğrar ve annesinin (Sayo) eşi ve çocuğu öldürülür. Sayo intikam almak için bu çeteden birini öldürünce yakalanır, hapse atılır. Müebbet hapis cezası aldığı için intikamını alamayacağından hapishanede fahişelik yapıp hamile kalmaya çalışır ve nihayetinde Yuki’ye hamile kalır.
Sayo, filmin temelini oluşturan intikam misyonunu “Sen intikam için doğdun.” diyerek Yuki’ye doğduğu an yükler ve hayatını kaybeder. Yuki’yi ise budist bir rahip yanına alıp bu intikam için özel olarak yetiştirir. Yuki çok yetenekli, intikam misyonunu doğuştan taşıyan, savaşçı bir kadına dönüşür. Zamanı gelince rahibin yanından ayrılır ve annesinin verdiği görevi yerine getirmek üzere çetenin peşine düşer.
Japon Sineması’nın bana kalırsa en iyi kurgulanmış intikam konulu filmlerinden biri. Genellikle erkek karakterleri bu denli öfkeli ve kin dolu izlediğimiz için bir kadını adeta samuray gibi silahını kullanabilen, güçlü, hırslı ve intikam için yanıp tutuşurken izlemek çok keyif verici.
97 dakikalık bu film, büyüleyen sinematografiğiyle, kurgusuyla, Meiko Kaji’nin yer aldığı her sahneyi güzelleştirdiği şahane performansıyla izlenmesi ve hakkının verilmesi gereken özel filmler arasında.
Tabii sadece biz sinemaseverler değil zamanında Quentin Tarantino da bu filmden etkilenmiş. En sevilen ve ismiyle anılan işlerden biri olan Kill Bill efsanesinin de esin kaynağı olduğu, hatta filmdeki O-Ren Ishii karakeri için Yuki’den ilham aldığı söylenir.
Ayrıca Kill Bill film müziklerinde de Lady Snowblood’da kullanılan The Flower of Carnage ve Urami Bushi isimli şarkılara (bu şarkılar Yuki karakterini canlandıran Meiko Kaji tarafından söylenmiştir) yer verilmiştir.
İntikam demişken biraz daha günümüze yaklaşıp hatta ülke değiştirerek Güney Kore’den öneride bulunmak isterim. Film izlemeyi seven kişilerin çoğunun bildiği meşhur intikam filmlerinden Oldboy (2003) esasında Park Chan-Wook’un intikam üçlemesinin 2. filmi. Diğer iki filmin en az Oldboy kadar başarılı olduğu ancak hakkının teslim edilmediği görüşündeyim. Bu sebeple üçlemenin diğer filmlerini de öneri olarak bırakıyor ve iyi seyirler diliyorum.
Sympathy for Mr. Vengeance (2002) – https://www.imdb.com/title/tt0310775/
Lady Vengeance (2005) – https://www.imdb.com/title/tt0451094/