You are currently viewing Henri

Henri

“ÖNCELİKLE BAKIŞ GELİR. İNSANIN GÖRSEL HEYECANLARINI AKTARIRKEN KULLANDIĞI TEKNİĞİN ÖNEMİ YOKTUR, ÖNEMLİ OLAN TEK ŞEY KİŞİLERE VE NESNELERE YÖNELTİLEN BAKIŞIN KALİTESİDİR.”

Yüzyılın Gözü (Yazı Görüntü Ses Yayınları, 2017), Kazablanka doğumlu başarılı biyografi yazarı Pierre Assouline’in Henri Cartier-Bresson’u, kendisinin bir ömür fotoğraf ve çevresinde dönen yaşam dolu hikayesini ustaca ele aldığı eserin adı. Hayatın mı edebiyata benzediğini yoksa tersinin mi geçerli olduğunu sık sık sorgulayan Bresson, Assouline’in bakışındaki iz düşümünde, ardında bıraktığı yaşamda çizdiği tüm coğrafi kıvrımlara şahit olduğunda, acaba aynı soruyu tekrarlamış mıdır? Bir romanı yaşamıştır Bresson; oysa ortada kurgu yoktur; tüm kişiler, zaman ve yaşananlar gerçektir.

Peki ya bakış denilen nereden gelir, nasıl gelişir? Günümüzde neredeyse her platformda sıklıkla karşımıza çıkan temel fotoğrafçılık eğitimlerinin, atölyelerinin ve okullarının teknik üzerine adanmış süreli programları karşısında; neredeyse bir asır öncesinde başlıca Fransa’da yeşeren sanat okullarının çeşitli ekollerden yetişme sanatçıları önderliğinde verdikleri resim, heykel, baskı eğitimlerini düşleyelim. Böylelikle Bresson ve zamana meydan okuyan birçok çağdaşının izlediği rengarenk yola dair biraz daha fazla fikrimiz olabilir; portre ve Bresson örneğini ele alırsak, izler daha belirgindir: Assouline’in aktardığı üzere büyük fotoğrafçı, fotoğraflarında yüz modellemelerini kurgularken zihninde Rönesans döneminin büyük ressamlarının çizimlerinden başka bir şey yoktur; hacim dengesini ise Renoir ve Seurat’a borçluyken, çizgilerinin değerini Cranach’a adar; kutsal olanın peşindeki sonu gelmez arayışta ise Cézanne onun vazgeçilmez ismidir.

Louvre müzesine olan sık ziyaretlerinde elinde katlanır sandalyesiyle, dehaların yapıtlarını saatlerce inceler ve düşüncelere dalarken; çıktığı yolculuklarda yanında Rimbaud’u, Céline’i, Proust’u taşırken, sayısız müzisyen ve filozofla aynı ortamlarda bulunurken Bresson, mütemadiyen Karar Anı’nı (Henri Cartier-Bresson “Karar Anı”, 1952) oluşturan bakışı besliyordur. Bahsedilen bu bakış formüllere, tekniklere ya da teknolojiye indirgenemez; çağımız insanının sıklıkla düştüğü bu yanılgılara en güzel cevap sanattır, sanatın her halidir. Leica’sını gözünün optik devamı olarak kabul ederken Bresson için aslında fotoğrafın kendisi de ruhunu özenle besleyen bir adamın bakışının somut örnekleri değil midir?

Not: Aralıkmag maceramın bana ayrılan bölümlerinde amacım; fotoğraf dünyasına dair okur, dinler ve deneyimlerken edindiklerimi en öz ve açık halleriyle kendi zihnimde damıtıp işledikten sonra sizlerle paylaşmak; şanslıysam düşündürmek ve sorgulatmak, hatta hayal kurdurtmaktır. Upuzun ve rengarenk bir yolda bu satırları okuyan gözler bizler için değerli birer eşliktir. Önümüzdeki yazılarda görüşmek dileğiyle, sevgiler.

Efe ERSOY

İletişim: [email protected]

  • Fotoğraf: Efe Ersoy
  • Asahi Pentax SPII
  • Lomo Lady Grey 400
  • Pera Müzesi – Beyoğlu

Efe Ersoy

1993 Bursa doğumludur. 2011’de Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi ile başlayan öğrenim serüveni Lizbon, Portekiz’de devam etmektedir. Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunudur. 2017 yılından bu yana film fotoğrafçılığı ile yakından ilgilenmekte, kendini bir renk koleksiyoncusu olarak tanımlamaktadır. Fotoğrafçılık, yaşamında kendini arayışıyla paralel yönde gelişen; deneyim ve bilgiyle yoğruldukça da hayatına daha derinden nüfuz eden bir tutku halini almıştır. Başlıca portre, sokak, obje ve mimari fotoğrafçılık alanlarında üretmeye devam ederken nihai amacı zamana ve kendisine meydan okumak; dünyaya yönelttiği penceresinden görünen manzarayı arşivlemek ve paylaşmaktır.