Konuşmamız Gereken Bir Mevzu Var bölümünün bu haftaki konuğu Mehmet Fırat Yüncü.
Bundan aylar önce bir müşterinin bıraktığı gazetenin kültür-sanat ekinde okuduğum bir yazıdan epey etkilenmiştim. 1982’den günümüze kadar çekilmiş sahil fotoğrafları hakkında dört sayfalık bir yazıydı. Fotoğrafçının adını hatırlayamamakla birlikte -o heyecanla adını not almayı da unutmuşum demek ki- düzenli olarak yaptığı çekimlerle İrlanda’nın 1982-2024 dönemine dair inanılmaz bir anatomi bilgisi vardı. Bir sahil fotoğrafından bu kadar geniş alana yayılmasıyla bir kez daha anlamıştım ki: fotoğrafın çok disiplinli bir alan olması nedeniyle fotoğrafın kurduğu diyalog da ekonomik, tarihsel, sosyolojik, kentsel yaşam ve kültürel dinamiklere bağlı olarak gelişme gösterdiğini ve bu yönüyle fotoğrafın fotoğrafçının yaratıma dair içsel öğeler dinamiklerin etkisiyle de bir biçime ve anlama kavuştuğunu.
Dinamiklerin yoğun olarak izleyiciye aktarıldığı fotoğrafın belgesel yönüdür. Ancak biz belgesel fotoğrafın altında incelenen sokak fotoğrafı üzerine değineceğiz Mehmet Fırat Yüncü‘nün “Birds of Anarchy” fotoğrafıyla.
Gilles Mora, sokak fotoğrafçılar için rastgele gelip geçen veya sistematik gözlemci gibi açıkça veya gizlice “kısa an”ları takip ederek fotoğrafladıklarını söyler. Ancak “kısa an”dan doğan fotoğrafa/fotoğraflara baktığımızda çekildiği tarih itibarıyla bizlerle karşılaştığı zamana kadar olan sürecin bütün dinamiklerini nasıl içine sığdırmakta bu kadar güçlü ve başarılı? Mehmet Fırat Yüncü’nün İstanbul’da bir deniz kıyısında çektiği siyah beyaz fotoğrafı “Birds of Anarchy”de denizden henüz çıkmış beş delikanlının güneşlenmesini seyrediyoruz. Dikkatimizi ilk çeken kameraya daha yakın olan delikanlının başıdır. Yarısı dökülmüş saçlarının hâli, diğer dört delikanlının üzerinden dikkatlerini azaltıyor. Eğer biraz vaktiniz olursa fotoğrafa bakmak için; her birinin kendi âlemindeki duygusal dalgalanmalarını vücut duruşlarından tahmin etmek mümkün. Ancak şunu da bilmek isterdim ki, bu fotoğraf İstanbul’un hangi kıyısında çekildi? Bu bilgiyi pekiştirecek bir ipucu ya da hatırlatıcı bir temas aradım. Her ne kadar geçiştirilse de özellikle “sahil fotoğrafçılığı” alanı olmalı. Çünkü şehrin kültürünü ve diğer tüm alanlarıyla olan bağının gerçekliğini yorumlayabileceğimiz mekânlardan biridir. Çok hafife alıyoruz.
Susan Sontag, ” (…) yalnız başına yürüyerek, kent cehenneminde keşfe çıkmış gibi dolanan, merakını çelen her köşeye sezdirmeden sokulan ve aklına esen yerlere girip çıkan kişilerin, keza şehri şehvet dolu aşırılıkların yaşandığı bir manzaraymış gibi keşfeden dikizci gezginin silahlı versiyonu (…)” olarak tanımlar. Henri Cartier-Bresson ise daha farklı yaklaşır sokak fotoğrafçılığına. “Gerçekliğin içindeki yüzeylerin, çizgilerin ya da değerlerin ritmini keşfeder. Göz konuyu ayıklar ve makinenin görevi, gözün verdiği kararı filme aktarmaktadır. Bir fotoğraf bütünlüğü içinde görülür, kompozisyon görsel öğelerin organik birlikteliği, eş zamanlı bir birlik oluşturmuş tablo gibidir. Bu birliktelik boş yere değil, bir gereklilik sonucu oluşur ve arka plan biçimden ayrılamaz.” Mehmet Fırat Yüncü‘nün diğer fotoğraflarını da incelemekle beraber “konuyu ayıklayarak” yakaladığı “kısa an”larıyla toplumsal değişiminin görsel kodlarını oluşturuyor ve geleceğe taşımaya devam edeceğini de “Birds of Anarchy” ile gösteriyor.
Diğer fotoğraflarını merak eden okurlarımız için açık adresini de ekliyorum.
Bu hafta sizlere fotoğrafçı önerisi yerine ufkunuzu genişletecek kütüphaneden aldığım üç kitabı paylaşacağım.
-Vivian Maier, Street Photographer