Peki bu çıkarımlar ve bakış açısıyla devam edersek bazı sorularla karşılaşmaz mıyız? Sürekli yeni makinler çıkmakta ve farklı özelliklerle kolaylaştırıcı olduğu iddiasını ileri sürmektedir. Bir araç olarak makine, yeni ve kolaylaştırıcı özellikleri ile düşüncenin fotoğrafa aktarımını da kolaylaştırır mı? En yeni ve en çok özelliğe sahip makineler aktarımı kolaylaştırıyorsa, bu makineler tercih edilmeli midir? Amaç sadece gözün verdiği kararı doğru bir biçimde aktarmaksa bunu en hızlı ve zahmetsiz biçimde yapabilen bir makine mi kullanmamız gerekir? Peki makinenin görevi gözün verdiği kararı kaydetmekse bunu en basit yolla yapan ve karmaşık ayarlarla fotoğrafçıyı yormayan bas-çek makineler amaca diğer makinelerden daha yakın değil midir?
Filmli makine kullanımı ve hatta 70’ler ve 60’ların makinelerinin kullanımı aktarım kolaylığını çok fazla azaltmaktadır diyebiliriz ancak yine de filmli makine kullanımı günümüzde çok yaygın ve giderek kullanıcı sayısı artmakta. Buradaki tercihi, sadece nostaljik düşünceler, eskiye özlem ya da post-modern dünyada modernizme bir tepki ile mi açıklarız? Cartier-Bresson’un aktif olarak fotoğraf çektiği dönemde dijital makineler yoktu ve mecburen filmli makineleri kullanıyordu. Günümüzde ise dijital ve filmli makinelerin fotoğrafa ulaşma süreçleri arasındaki büyük fark, onu hayatımızdaki konumlandırdığımız yerle de ilişkili bir tercih değil mi? Filmle çekilmiş fotoğrafların zahmetle karanlık odada banyo yapılması ve basılması fotoğrafa ulaşmayı zorlaştırmış olmaz mı? Öyleyse filmli makineleri kullananlar hayatlarında makinelerini nasıl konumlandırmakta?
Ayrıca fotoğraf çekmekten çok makineyi kullanmayı da sevebilir insan. Önemli olan yol ya da varılacak yerden ziyade kullandığı makinedir. Teknolojik ya da mekanik aletlere ilgi de duyulabilir. Bu ilgi ile bir makine operatörü ya da makine ustası gibi yaklaşım da sergilenebilir. Hatta bir markaya olan sempatiyle özellikler ve ihtiyaçlar çok göz önüne alınmadan sadece o markaya ait kameralar da kullanılabilir. Buradaki bütün tercihleri nasıl değerlendirilebilir?
Aslında bu soruların burada verebileceğimiz genel geçer cevapları çok önemli değil. Bu sorular kafamda cevap bulmak için değil kendi yolumu bulmak için varlar. Cartier-Bresson’un yaklaşımı kendi yoluna aittir ve herkesin yolu biriciktir. Tarihe iz bırakan fotoğrafçıların söz ve yaklaşımları onların yolundan gitmek için değil kendi yolumuzu bulmak için değerlidir. Hepimiz farklıyız, farklı renklerdeyiz. Fotoğraflarımız da hayatta yapmak istediklerimiz de farklı. Elbette hepimizin hayatında farklı bir konumda yer alacak fotoğraf makinesi. Güzel olan da bu değil mi! Belki de önemli olan tek şey fotoğraf makinesini kullanan Homo Cameracus’un kendine dürüst bir şekilde seçtiği yoluna uygun tercihleri ve kısacık hayatında bir nebze mutluluk.