You are currently viewing Zamana Meydan Okuyan Tasarım – Epson RD1s

Zamana Meydan Okuyan Tasarım – Epson RD1s

[Bilgilendirme: Bu yazı Aralık Mag Fotoğraf Dergisi’nin 7. sayısından alınmıştır.]

Sevgili Aralık Mag okuyucuları, yeniden merhaba.

6. sayımızda olduğu gibi, 7. sayımızda da ikonik ve dikkat çekici bir fotoğraf makinesine yakından bakacağız. Çantamdaki belki de en ilginç mühendisliğe sahip makinelerimden birini sizler için inceleyeceğim; Epson RD1s.

2004’de Epson, Seiko ve Cosina ortaklığından doğan dünyanın ilk dijital rangefinder makinesinin (RD1) ikinci versiyonu. O kadar zamanının ötesinde ve cesur bir mühendislik ki, günümüzün “fotoğraf sürecini yavaşlatma” fikri, o zamandan farkedilmiş gibi. Belirtmek isterim ki bu yazı, detaylı bir incelemeden çok, tarzım olduğu üzere samimi bir “yaşattığı his” yazısı olacak ama önce dikkati çeken özelliklerden sizlere hızlıca bahsedeyim.

Epson RD1s, M mount Voigtlander Bessa R gövdeye inşa edilmiş bir dijital rangefinder. Makine, sensör olarak Sony tarafından geliştirilen APS-C bir CCD kullanmakta. Bazı kaynaklarda “Kodak CCD” olarak belirtilmekte fakat ben Pentax istD ve Nikon D100 de kullanılan Sony sensör ile aynı olduğu yönündeki genel kanaate katılıyorum. Gövdeye dönersek, ilk dikkati çeken üst kısmındaki Seiko imzalı analog kadran. Bu kadran; hafızada kalan fotoğraf çekme sayısı, fotoğraf formatı ve çözünürlüğü, pil seviyesi ve beyaz ayarı bilgilerini iletmekte. Kadran, her makine açıldığında ve kapandığında önceki konumuna çok ağır ve havalı bir şekilde geliyor. Evet “havalı”. Leica fanları “hava” ‘nın fotoğrafa katkısını iyi bilirler. Bu dijital makinede acele yok, kaldı ki baş parmağınızın altında analog gövdeden aşina olduğumuz mekanik bir kurma kolu var. Bu kurma kolu Leica M10D’deki gibi kozmetik olarak orada değil, gerçek işlevinde olduğu gibi inen perdeyi kaldırmakla görevli. Bu da size, analog makinelerde olduğu gibi her deklanşör sonunda düşünme fırsatı veriyor ve sizi yavaşlatıyor. Bu muhtemelen bilerek yapılan bir tercih değil, kullanılan Bessa R gövdenin dezavantajı. Gövdenin bir dezavantajı da; telemetre penceresinin vizör penceresine olan yakınlığı. Fazla yakın. Bu sebepten çoğu rangefinder gövdeye göre daha “az” hassas netleme yapabiliyorsunuz. Makinenin sağ tarafında sonsuz dönen klikli bir ayar çarkı bulunmakta. Bu çark, baş parmağın altındaki minik bir kol ile kombine edilip kullanıldığında, beyaz ayarı ve fotoğraf kalitesi seçimleri yapılabilmekte ve menü içinde gezinmekten, fotoğraflar arası geçişe kadar birçok işlevi yerine getirmekte.

Döneminde fazlaca eleştirilen bir özelliği ise arka ekranın 180 derece dönüp gizlenmesi; menü kontrol düğmeleri bu ekranın yanına iliştirilmiş ve ekranla beraber katlanıp ortadan kayboluyor. Siz de bu sayede temel ayar düğmeleri ile baş başa kalıyorsunuz. Dahice. Bu da bize yine ve yeniden Leica M10D’yi hatırlatıyor. Bu iki benzer tasarım mantığına sahip cihaz arasında 14 sene fark olduğunu hatırlatmak isterim. Bu bilerek ve isteyerek kısıtlanmaya tekrar döneceğim ama önce sensörden de kısaca bahsedelim; 6.1mp , klasik CCD sensörler gibi keskin ve kontrastlı iken renkler bir “film benzetimi” yapıyor gibi soğuk ve yeşile kaçıyor. Düşük dinamik aralık becerisi kontrastlı fotoğraflar ortaya koyarken, bu renk tonu ile hoş bir uyum sağlıyor. Bana biraz M8’e yakın sonuçlar gibi geldi fakat bence M8’in renkleri daha gerçek (teşekkürler Kodak). ISO 200-1600 arasında, shutter hızı çarkını yukarı kaldırarak hızlıca seçim yapılabiliyor. Siyah-beyaz fotoğrafta 1600 ISO dahi sorunsuz kullanılabilir. Gren yapısı gayet güzel. Örneğin Olympus E3’de olduğu gibi çizgili gren yok. M mount olduğundan dolayı sensörün önündeki optiğin kalitesi, fotoğraf kalitenizi paralel olarak etkileyecektir. Shutter sesi düşük. Bir metalin metale anlık çarpma sesi gibi. 2 metre yarıçapının dışından duyulabilecek bir ses değil. Kurmayı zaten daha sonra yapıyorsunuz (!) Pili nikel ve defalarca yaptırılabiliyor (taze pil yaklaşık 150-200 kare çekiyor) Vizör oldukça büyük ve en fazla 2gb kart kabul ediyor.

Epson, Seiko ve Cosina birlikte ikonik bir cihaz tasarlamışlar. Xpro3’e ve M10D’ye bakınca, ne kadar da zamanının ötesinde bir cihaz olduğu daha net anlaşılıyor. Gelelim “kullanıcı deneyimi” kısmına; her şeye rağmen 2021 yılı için fotoğraf üretme kabiliyeti tek kelime ile “yetersiz”. Kullanıcısına yaşattığı deneyim ise “bence” emsalsiz. Genele, Toyota Prius varken ’69 Mustang’in çekici gelmesi gibi, Epson’da fotoğrafçının mantığından çok kalbine hitap eden bir şeyler var. Eski bir model olması ile beraber, isteyerek bırakılmış eksikleri ile size net bir fotoğraf çekme deneyimi sunuyor. Tek kelimeyle, yalın.

Sonuç olarak; varmak istediğiniz bir fotoğrafınız varsa, Epson ile sanırım yolda kalırsınız. Eğer amacınız zaten yolda olmaksa, Epson RD1s gibi yol arkadaşı zor bulunur.

ARAS ELMASDAĞ

İletişim: [email protected]

Aras Elmasdağ

1983 İstanbul doğumludur. Anadolu Üniversitesi İşletme bölümü mezunu olup, eğitim aldığı alandan farklı olarak; dede ve baba mesleği olan değerli metal işleme, takı tasarımı ve üretimi ile uğraşmaktadır. Küçük yaştan itibaren çizime, fotoğrafa ve teknolojik gelişmelere olan merakı 2006 yılında ilk fotoğraf makinesi ile buluşmasına vesile olmuş ve o zamandan itibaren nadiren makinesiz evden çıkmıştır. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Fotoğraf ve Kameramanlık bölümünden mezun olup merakını eğitim ile pekiştirmiştir. Spontane üretilen, estetik unsurları gözeten ve kuşkusuz bir hikayesi olan fotoğraflar peşinde koşmakta. Öncelikle fotoğrafa daha sonra fotoğraf üretmeye yarayan her türlü cihaza aşırı ilgisi olup, bu ilgisi ile edindiği naçizane bilgileri siz değerli Aralık Mag okuyucuları ile paylaşabilmek adına 2021 yılında ekibe katılmıştır.

Bir yanıt yazın